4

227 12 0
                                    

V

Oliver yeni insanların arasına karışıyor ve ilk kez bir cenazeye giderek efendisinin mesleği hakkında olumsuz bir izlenim ediniyor

Cenaze gereçleri dükkânında tek başına kalan Oliver lambayı tezgâhın üzerine bıraktı ve çekinerek çevresine bakınınca öylesine dehşete düştü ki ondan çok daha büyük olan kimseler bile bunu anlamakta güçlük çekmeyeceklerdir. Dükkânın orta yerinde, siyah ayaklıklar üzerinde duran yarı bitmiş bir tabutun görünüşü öyle ürkünçtü, insanın aklına öylesine ölümü getiriyordu ki gözleri ne zaman bu karanlık, korkunç nesneye ilişse Oliver buz keserek tiril tiril titriyor ve tabutun içinden korkulu bir görüntünün yükselerek aklını başından alacağına neredeyse inanacağı geliyordu. Duvarda tabut kapağı olarak kesilmiş karaağaç tahtaları diziliydi ve bunlar ölgün ışıkta, ellerini pantolon ceplerine sokup omuzlarını kaldırmış hortlakları andırıyorlardı. Yerde rezeler, tabut levhaları, parlak başlı çiviler, siyah kumaş ve tahta parçaları yayılmış duruyordu. Tezgâhın arkasındaki duvarı süsleyen resimde de büyük bir konak kapısında bekleyen karalar giymiş ve cenazeye eşlik edecek iki kişi ile uzakta, dört kara atın çektiği bir cenaze arabası görülmekteydi. Dükkânın içi havasız ve sıcaktı. Hava tabutların kokusuyla ağırlaşmıştı sanki. Tezgâhın altındaki, Oliver'ın yatağının serili olduğu kuytu köşe mezarı andırıyordu.

Oliver'ın ruhunu karartan acı duygular bu kadarla kalmıyordu. Çocukcağız bilmediği bir yerde yapayalnız kalmıştı, ki en yüreklimizin bile böyle bir durumda içinin nasıl ürperip karardığını hepimiz biliriz. Çocuğun yeryüzünde tek bir dostu bile yoktu ve daracık yatağına girip büzülürken, "Keşke bu benim tabutum olsaydı," diyeceği geliyordu. "Keşke mezarlıkta rahat ve sonsuz bir uykuya yatırsalar beni. Otlar üzerimde yavaşça dalgalansa ve o eski kilise çanının derin sesi bana yattığım yerden ninni gibi gelse..."

Ertesi sabah Oliver dükkânın dış kapısına indirilen tekmelerin sesiyle uyandı. O çarçabuk giyininceye kadar kapıya öfke ve hışımla, yirmi-yirmi beş tekme atıldı. Tekmelerin arkası ancak Oliver zinciri açmaya başlayınca kesildi ve bu kez bir bağırma duyuldu. Kapıyı tekmeleyen ayakların sahibine ait olan ses, "Açsana lan kapıyı!" diye haykırıyordu.

Oliver zinciri alıp anahtarı döndürerek, "Hemen açıyorum efendim!" diye yanıtladı.

Dışardaki ses, "Sen yeni yamaksın herhalde, değil mi?" diye sordu.

"Evet efendim."

"Kaç yaşındasın lan sen?"

"On, efendim."

Ses "Gelince bir patlatayım da gör sen!" dedi. "Gör bak nasıl patlatıyorum sana yetimhane piçi!" Ve bu nazik vaadin ardından bir ıslık tutturdu.

Oliver, sözü geçen davranışla o kadar çok karşılaşmıştı ki her kim olursa olsun ses sahibinin sözünü tümüyle tutacağından yana en ufak bir kuşkusu yoktu. Titreyen elleriyle sürgüyü çekip kapıyı açtı.

Oliver, bir an sokağın iki ucuna ve karşıya bakındıktan sonra ses sahibinin belki de ısınmak için yürüyüp gitmiş olacağı kanısına vardı, çünkü görünürlerde iriyarı bir delikanlıdan başka kimse yoktu. Parasız okulda okuduğunu ortaya koyan formasıyla delikanlı, evin önündeki parmaklığın üstüne tünemiş, tereyağlı ekmek yemekteydi. Bir çakıyla ekmeğinden ağzı iriliğinde lokmalar kesiyor ve büyük bir maharetle yalayıp yutuyordu.

Oliver, ortaya başkaca bir ziyaretçinin çıkmadığını görerek en sonunda, "Affedersiniz efendim, kapıyı siz mi çaldınız?" diye sordu.

Delikanlı, "Tekmeledim be!" diye yanıtladı.

Oliver TwistHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin