XIII
Birkaç sır birden çözüme kavuşuyor ve çeyiz, başlık parası gibi konuların konuşulmadığı bir evlenme önerisi anlatılıyor
Önceki bölümde anlatılan olayların üzerinden ancak iki gün geçmişti ki Oliver öğleden sonra saat üçte, kendini doğduğu kente doğru hızla ilerleyen bir arabanın içinde buldu. Mrs. Maylie'yle Rose, Mrs. Bedwin ve saygıdeğer doktorumuz yanındaydılar. Mr. Brownlow ise yanında adı belirtilmeyen bir kişi olduğu halde bir posta arabasıyla onların arkasından gelmekteydi.
Yolda çok konuşmadılar. Çünkü Oliver öyle bir heyecan ve merak içindeydi ki aklını başına toplayacak ve hatta konuşacak hali kalmamıştı. Onun heyecan ve çarpıntısını en az onun kadar paylaşan yol arkadaşları da aynı durumdaydılar. Mr. Brownlow çocuğa ve iki hanıma, Monks'un ağzından zorla aldığı itirafın özünü anlatmıştı. Yaptıkları yolculuğun amacının çok iyi başlayan bu işi sonuçlandırmak olduğunu da biliyorlardı. Ama gene de bütün konu öylesine bir esrar perdesiyle kaplıydı ki onları meraktan çatlatmaya yetiyordu.
İyi yürekli dostları aynı zamanda doktorun da yardımıyla onların son korkunç olaylara ilişkin haber alabilecekleri kanalları kapamak gibi bir güvenlik önlemi almıştı.
"Evet, gerçi doğru, yakın zamanda her şeyi öğrenecekler," diyordu. "Ama öğrenmeleri için bundan daha iyi bir zaman olabilir de, bundan daha kötüsü olamaz!"
Böylece sessiz sedasız, yollarını sürdürüyorlardı. Her birinin kafası onları bir araya getirmiş olan amaçla doluydu ama zihinlerine üşüşen düşünceleri hiçbiri yüksek sesle ortaya koymuyordu.
Bu etkiler altında, bilmediği bir yoldan doğum yerine doğru yol alırken Oliver sessiz durmuştu. Ama araba onun bir zamanlar yaya olarak geçtiği tanıdık yola sapar sapmaz kafası tamamen eski günlere döndü ve içinde yığın yığın anılar uyanıverdi. Elinden tutacak bir dostu, başını sokacak bir çatı altı olmayan o zavallı, kimsesiz çocuğun yollara düşüşü yine gözünün önünde canlandı.
Çocuk, Rose Maylie'nin elini hevesle kavrayıp araba penceresinden dışarısını göstererek, "Bakın, işte burası, tam burası!" diye bağırdı. "İşte üstünden atladığım çit. İşte, bir gören olacak da beni yine zorla geri döndürecek diye korkumdan şu çalılığın arkasına gizlenmiştim. İşte, şu arkadaki tarlaların arasından çocukken yaşadığım çiftliğe giden yol! Ah, Dick! Sevgili kardeşim Dick! Şu anda seni görebilsem!"
Rose onun ellerini usulca kendi avuçlarının içine alarak, "Yakında görürsün onu," dedi. "Ona ne kadar mutlu olduğunu, ne kadar zengin olduğunu söylersin. Ama ona kavuşup onu da mutlu yapabilmenin bütün öteki sevinçlerden daha üstün olduğunu söylersin."
Oliver, "Evet, evet öyle," dedi. "Hem biz onu... biz onu alıp götürürüz buradan. Giydirir, okuturuz. İyileşsin, gürbüzleşsin diye temiz havalı, sakin bir yere göndeririz. Böyle yaparız, değil mi?"
Rose, evet der gibi başını eğdi. Çünkü çocuk öylesine mutlu gözyaşları dökerek gülümsüyordu ki kızcağız konuşamadı.
Oliver, "Siz de onu bağrınıza basar, sevgi gösterirsiniz," diye sözünü sürdürdü. "Çünkü herkese karşı böylesiniz siz. Onun çektiklerini dinlerken ağlayacaksınız, biliyorum. Ama aldırmayın. Çünkü nasılsa çilesi dolmuş olacak. Siz de bunu görünce sevinip güleceksiniz."
Sonra Oliver, içi sevgi ve minnetle dolup taşarak, "Ben kaçarken o bana, Tanrı'ya emanet ol, demişti," diye ekledi. "Bunun ne kadar makbule geçtiğini göstermek için ben de şimdi ona Tanrı'ya emanet ol diyeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oliver Twist
General FictionOliver Twist, yoksullar evinde dünyaya gelmiş bir yetimdir. Daha fazla yemek isteme cesareti, kapının önüne konmasına yol açar. Hayatta yapayalnızdır artık. Bir cenaze levazımatçısının yanına girer. Orada da kötü muamele görünce kaçar ancak bu kez d...