22

91 6 0
                                    

V

Oliver'ın keskin zekâ belirtileri sergileyen eski bir dostu, büyük kentte önemli biri olup çıkıyor

Nancy'nin Bill Sikes'ı ilaçla uyutarak kendi kendine yüklediği görevini yerine getirmek üzere Rose Maylie'nin yanına koştuğu o gece, Great North Road'da Londra'ya doğru ilerlemekte olan iki kişi vardı ki, hikâyemizin bu bölümünde onlarla biraz ilgilenmek yerinde olur.

Bunlar bir kadınla bir adamdı. Ama belki, bir dişiyle erkekti diye tanımlasak daha iyi anlaşılır. Çünkü erkek, çocukken bücür kalmış koca adamlara ve büyüdükleri zaman da fazla gelişmiş çocuklara benzediği için tam yaşları asla belli olmayan, iri kemikli, çarpık bacaklı, hantal, iri kemikli kişilerdendi. Kadın genç ve dayanıklı görünüyordu; sırtına sarılmış olan kocaman, ağır bir bohçanın yükünü kaldırabilmesi için de böyle olması şarttı zaten. Yol arkadaşınınsa yükü pek ağır değildi. Çünkü omzuna vurduğu değneğin ucunda yalnızca ucuz bir mendile sarılı ufak (ve görünüşe göre hafif) bir çıkın asılıydı. Bu duruma bir de bacaklarının olağanüstü uzunluğu eklenince onun hiç zahmetsiz, yol arkadaşından beş-altı adım ileride yürümesi mümkün oluyordu. Adam ara sıra kadına doğru dönüyor ve onun yavaşlığını kınayıp daha hızlanmasını buyururcasına başıyla sabırsız bir işaret yapıyordu.

Böylece kentten çıkmakta olan posta arabalarına yol vermek için kenara çekilmekten başka, çevreleriyle hemen hiç ilgilenmeksizin tozlu yolda yürümeyi sürdürdüler ve sonunda Highgate Archway'den geçtiler. O zaman öndeki yolcu durdu ve sabırsızlanarak arkadaşına seslendi:

"Yürüsene be! Amma da tembelsin Charlotte!"

Kadın yorgunluktan soluğu kesilmiş bir halde ona yetişerek, "Ne yapayım? Sırtımdaki yük öyle ağır ki!.." diye sızlandı.

Erkek yolcu, "Ağır mı? Neler zırvalıyorsun sen be? İşin ne?" diyerek kendi çıkınını bir omuzdan öbür omza vurdu. "Şuna bak be! Gene dinleniyor! Eğer sen adamı çileden çıkarmazsan ne çıkarır bilmem!"

Kadın sırtını bir duvara dayadı; yüzünden aşağı terler boşanarak arkadaşının yüzüne baktı.

"Daha çok var mı?"

Uzun bacaklı yolcu, "Çok mu? Yahu geldik sayılır! Bak!" diyerek ileriye doğru işaret etti. "İşte Londra'nın ışıkları."

Kadın karamsarlıkla, "En az üç kilometre var daha!" diye mırıldandı.

Noah Claypole (çünkü uzun bacaklı erkek yolcu oydu), "Üç varmış, otuz varmış senin üstüne vazife değil," diye yanıtladı. "Sen kalk da yürümene bak, yoksa tekmeyi yiyeceksin ha, bak, deyivereyim."

Noah burnu öfkeden büsbütün kızararak söylediğini yapmaya cidden niyetliymiş gibi üzerine yürüyünce kadın başkaca söz etmeden ayağa kalktı ve onun yanı sıra iki büklüm, yola koyuldu.

Birkaç yüz metre gittikten sonra, "Noah be, gece nerede konaklıyoruz?" diye sordu.

Yaptığı uzun yürüyüş nedeniyle sinirleri hayli bozuk olan Mr. Noah Claypole, "Ne bileyim ben!" diye homurdandı.

"Yakında bir yerde dururuz umarım."

Mr. Claypole, "Yok, yakın bir yerde filan değil!" dedi. "Yakın yerde duraklayacak değiliz. Onun için hiç boşuna heveslenme."

"Ama neden?"

Mr. Claypole ağırbaşlılıkla, "Ben sana bir şeyi yapacağım ya da yapmayacağım dedim mi yetmeli," dedi "Nedeni niçini seni hiç ilgilendirmez."

Charlotte, "Bu kadar sinirlenme canım!" diye söylendi.

"Kentin kapısında ilk gördüğümüz hana girip yatsak ne kadar hoş olur, değil mi? Sowerberry bizi eliyle koymuş gibi bulsun diye!" Mr. Claypole alaylı bir ses tonuyla konuşuyordu. "Yağma yok! Benim niyetim kente girip izimi en dar, en kuytu sokaklarda yitirmek. En kalabalık yerde, şöyle köşe bucak bir han buluncaya kadar duraklamaya hiç niyetim yok! Sersem kadın, sen otur kalk Tanrına şükret ki benim kafam çalışıyor. Çünkü işin başında mahsus ters yola sapıp dolaşarak başka taraftan dönmemiş olsaydık, seni bir hafta önce yakalayıp deliğe tıkmışlardı bile, küçükhanım. Değerdi de yani bu aptallığına!"

Oliver TwistHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin