10

182 8 0
                                    

XVII

Oliver'ın şanssızlığı sürüyor, büyük bir adam Londra'ya gelip onun adına leke sürüyor

Melodramlı cinai oyunların hepsinde acıklı ve gülünçlü olayların, geceyle gündüz gibi düzenli olarak birbirini izlemesi bir sahne geleneğidir. Başroldeki bayın engeller ve felaketlerle çökerek yatağa düştüğünü görürüz. Derken vefalı ama durumdan habersiz olan uşağı gülünç bir şarkıyla seyirciyi oyalar. Kadın kahramanın göğsü inip kalkarak gururlu ve amansız bir lordun kollarında çırpındığını görürüz: Kızın namusu da canı da tehlikededir. Birincisini ikincisi pahasına korumak için tam hançerini çekmiş ve bizi heyecanın doruğuna getirmiştir ki zil çalıp perde kapanır. Derken kendimizi şatonun ana holünde buluruz. Burada ak sakallı bir vekilharç gülünç türküler söylemekte ve ondan daha bile gülünç olan bir grup hizmetkâr kendisine eşlik etmektedir. Zaten bu hizmetkârlar ortalıkta nedense şaşılacak derecede özgür dolaşırlar ve her gittikleri yerde durmadan şarkılar söyleyerek kilise mahzeninden saray salonuna kadar her yere serbestçe girer çıkarlar.

Bu tür geçişler, saçma görünürse de ilk bakıştaki kadar yapmacık değildir. Gerçek hayatta da şölen sofralarından ölüm yataklarına, yas karalarından bayram kıyafetlerine geçiş, sahnedekilerden hiç de aşağı kalmaz. Ne var ki gerçek hayatta bizler edilgin birer seyirci olacağımız yerde uğraşları olan birer oyuncuyuzdur ve bu da çok fark eder. Sahnede oynanan oyunlardaki şiddetli duygu değişimleri yalnızca birer seyirci olarak gözlerimizin önüne serildiği zaman bunlara hemen saçma damgası vururuz.

Beri yandan sahnenin, zaman ve yerin ani değişmeleri kitaplarda eskiden beri sadece hoş görülmekle kalmaz, bazıları tarafından yazarlığın en ince hüneri sayılır. Böyle düşünen eleştirmecilere göre her bölümün sonunda kitabın kahramanları ne denli çözülmez bir düğüm içinde kalırsa yazar o denli usta demektir. Şimdi burada, böyle bir giriş yazısı belki gereksiz görülebilir. Ama ben burada bu girizgâhı yaptım çünkü Oliver Twist'i belirtisiz ve zor durumlarda bırakmak, sonra da onunla ilişkisi olmayan önemsiz konulara saparak okuru meraktan kıvrandırmak gibi bir niyetim olmadığını en baştan belirtmek istiyorum. Yegâne arzum bu tarihçeyi baştan sona elimden geldiğince hızlı olarak yazıp bitirmek, yapabiliyorsam okuru da yanımda sürüklemektir. Yok, sürükleyemiyorsam, onu, birkaç bölüm için daha keyifli bir yolda yürüsün, sonra dilerse gene bana katılsın diye kendi haline bırakmaktır. Gerçeği söylemek gerekirse yapılacak öyle çok iş var ki düz yoldan sapmalara niyetim olsa bile hiç yerim kalmıyor. Şu bir tek sapmayı da kendimi okura gerektiği gibi anlatabilmek için yapıyorum. Çünkü okurla tarihçi arasında tam bir güven ve sağlam bir anlayış olması gerekir. Dostça yaptığım şu açıklamanın yararı da şudur ki Oliver'ın doğduğu yere döndüğümü söylediğimde (ki söylüyorum) okur, benim bu yolculuğu yapmakta iyi ve önemli nedenlerim bulunduğunu, bulunmasa kendisini hiçbir surette yol arkadaşlığına çağırmayacağımı hemen anlayacaktır.

Mr. Bumble sabahın erken saatinde yoksullar evinin bahçe kapısından çıktı; kalantor tavrı ve o sert adımlarıyla ana caddeden yukarıya doğru yürüdü. Kilise yazmanlığının bütün görkem ve gösterişi üzerindeydi. Kokartlı şapkasıyla sırmalı ceketi sabah güneşinde göz alıyor, baston kavrayışından sağlık ve güç fışkırıyordu. Mr. Bumble hep başı dik gezerdi ama bu sabah her zamankinden daha dik tutuyordu başını. Gözlerinde bir dalgınlık, üzerinde bir çalım vardı ki keskin görüşlü biri onun kafasının, sözle anlatılamayacak kadar yüksek düşüncelerle dolu olduğunu anlardı.

Mr. Bumble yol üzerindeki küçük esnafla ve kendisini saygıyla selamlayan diğer kişilerle durup konuşmadı. Selamlara yalnızca elini sallayarak yanıt verdi ve yürüyüşünün o ağırbaşlı temposunu hiç bozmayarak yoksullar yuvasının yetimlerine bakan Mrs. Mann'ın çiftliğine vardı.

Oliver TwistHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin