Siyah'ın aklındaki düşünceler, yağmur gibi zihninin tabanına hücum ediyordu. Bu düşüncelerin arasında hainin kim olduğu sorusundan ziyade, geçen onca zaman boyunca herkes öldürülmeye çalışılmış, ekipteki herkese belli adamlar gönderilmiş ama kendisine saldıran hiç olmamıştı. Bu durum başta Mor olmak üzere, Kırmızı ve Sarının gözünden kaçmamıştı. Kargalar eğitimleri gereği en yakın dostlarına karşı bile şüpheci davranmak zorundalardı dolayısıyla, Siyah onlara bu konuda asla kızmıyordu.
Vakit yaklaştıkça içindeki huzursuzlukta artıyordu. Beynindeki yağmur geçmiş, zihninin tabanında soğuk bir ıslaklık oluşturmuştu. Yağmur sonrası kaldırım aralarına sızan sular gibi derin düşüncelerde ruhuna sızmaya başlamıştı. Artık düşündükleri katlanılmaz hâllere bürünüyordu. Siyah, kendinden bile bir anlığına da olsa şüphe etmişti. Arkadaşlarının şüphe etmesine şaşırmadı yine de huzursuz ediciydi. Ben mi açık verdim yoksa diye düşündü. İmkanı yoktu. Yoksa bütün bunları yapan ve aniden ortadan kaybolan ustası mıydı ? Niye yapsın ki ? Onca sene sonra o kadar yetiştirdi. Kendi çocukları gibi gördüğü bu istihbaratçıları neden şimdi öldürmeye çalışsın ki ? Hem ayrıca bunları o yapsa, amacı bu olsa, kesinlikle hepsi ölürdü. Bu öldürme girişimleri çok amatörceydi. İlginç ve tuhaftı. Kargaları hem tanıyor gibilerdi hem de tanımıyor gibiydiler. Kimdi peki veya kimlerdi ?
Tıpkı düşüncelerindeki gibi şimdide dışarıda yağmur başlamıştı. Cama vuran su taneleri, bir süre tutunduktan sonra, kayıp camın diplerine düşüyordu. Pencereden yanan binaya baktı yine. Sır dolu yangının perde arkası gözlerinin önüne geldi. Ustasının düşüncelerini işitti. Tam hayal ediyordu ki Siyah'ın dikkatini yanan binanın önünde duran biri çekti. Genç kızın biri soğuk ve yağmurun etkisiyle bedeni büzülmüş, elinde büyük bavullarla yanan binaya gözlerini dikmişti. Kızın yüzünü görmüyordu çünkü sırtı dönüktü. Kapüşonlu ceketi yağmurdan sırılsıklam olmuştu.
***
Yağmur taneleri gördüğü manzara karşısında giderek soyutlaşmıştı onun için. Vücudu soğuktan kaskatı kesilmişti. Her yerine nüfuz eden soğuk nedense kavurucu ateşe dönmüştü. O kadar uzun süredir bu anı bekliyordu ki şimdi yaşadığı hayal kırıklığı karşısında resmen şoka girdi. Annesi ölmeden önce bir mektup bırakmıştı. Mektup, yıllardır görmediği babasından bahsediyordu. Babasını en son 4 yaşındayken görmüştü. Normalde küçük çocuklar o yaşları hatırlamazdı. Kötü anılar iyi anılardan, beynin duvarlarına daha iyi kazınıyordu. Çekip gitmişti bir daha onu asla görememişti. Almış olduğu mektup o kadar içtenlikle o kadar sıcakkanlılıkla yazılmıştı ki babasını asla affetmese bile buraya gelmesini sağlamaya yetmişti. Çünkü annesine sonsuz güveniyordu. Yanan binaya bakarken gözleri buğulandı. Yüzünden süzülen şey yaş mıydı yoksa yağmur tanesi mi bilmiyordu. Aklından mektuptaki cümleler geçti.
Mektupta şunlar yazıyordu:
"Kızım, Mehir. Bunu okuyorsam ben çoktan bu dünyadan öbür dünyaya gitmişim demektir. Buraya yazacaklarımı dikkatle oku lütfen çünkü senin geleceğin burada. Senden saklanmış olan her şey bu mektubun içinde. Mektup seni gerçeğe götürecek. Bu gerçeğe ulaşmak istemiyorsan seni anlarım. Bu zamana kadar senden seçme şansını hep aldık. Sen seç istiyorum. Mutluluk senin de hakkın, en çok sen mutlu ol. Git kendine düzenli bir hayat kur, güzel bir ailen olsun. Çocukların sevgi içinde büyüsün. Babaları senin baban gibi olmasın. Seni ben ve baban gibi çaresiz bırakmasın. Bu hayatında mutluluk yüzü görmedin biliyorum. Şimdi sende mutlu ol istiyorum. Paramızın yakın zamanda biteceğini biliyordum. İşten kovulacağını da biliyordum. Mutluluğun için son bir para ayırdım. İstersen bunu yeni hayatın için harca kızım. Seni mutluluğa götürecek şeyler için harca. Mektubun bu kısmından sonrasını okuyunca umarım ilki kısmı seçersin. Gönlümden geçen bu, sana bu mektubu yazıyorum çünkü bazı şeyler benim elimde de değil. Şimdi anlatacaklarım seni mutluluğa değil belki ama gerçeğe götürecek. Böyle umuyorum. Gerçekte mutlulukta senin hakkın Mehir.
Mektubun arkasındaki adres seni babana götürecek. O adresteki ev babana ait. Son para oraya gidene kadar sana yeter diye düşünüyorum. Babanda bende en çokta sen biz hepimiz büyük oyunun kurbanlarıyız. Kaderin mahkumlarıyız. Babana olan öfken gözlerini karartmasın. Tüm diyebileceklerim bu kadar. Seni, acımasız hayatta yalnız bıraktığım için özür diliyorum. Beni affetmesen de olur. Seçim hakkı artık senin kızım. SENİ ÇOK SEVİYORUM.
ANNEN."
Mehir, sinirle gözlerindeki yaşları, ceketinin koluyla sildi. Onu buraya getiren, adresin yazılı olduğu kağıdı havaya fırlattı. Ellerini gözlerine bastırarak hıçkırıklara boğuldu. Bitmişti. Ne parası vardı nede tüm bunları kaldıracak gücü. Ev yanmıştı. Adres yazılı kağıt, yağmurdan dolayı oluşmuş küçük göletlerden birine düştü. Yazılar suyla buluşunca okunmaz bir hâl aldı. Mehir ağlarken yağmurun sesinin boğuklaştığını fark etti. Yağmur kesilmiş miydi ? Hayır kendisi hariç her yere yağıyordu. Hayretle yüzünü kaldırdı. Üzerinde kara bir gölge sezdi. Arkasını döndüğünde ona şemsiye tutan adamla yüz yüze geldi. Adam gözlerinin içine öylece bakarken ne yapacağını sapıttı. Telaşla gözlerindeki yaşı bir daha sildi. Karşısındaki adam ona göre oldukça sakindi.
"Kime bakmıştınız ?"
"Babamın eviymiş burası."
"Nasıl yani ? Yandığından haberiniz olmadı mı ?" Mehir, bu soru karşısında başını eğdi. Burnunu çektikten sonra cevap verdi.
"Haberim yoktu."
"Babanızın ismi neydi sakıncası yoksa sorabilir miyim?"
Yağmur, şemsiyenin üstüne düşerken, çaresiz ve parasız durumda kalan Mehir için onunla iletişime geçen bu adama yanıt vermek çok zordu. Sorular bir an önce bitsin de gideyim istiyordu. Öfke ile çaresizlik arasındaki ses tonuyla babasının ismini söyledi.
"Adnan." Bu isim karşısında bir süre sessizlik oldu. Aslında Mehir'in konuştuğu şemsiyeli adam Siyah'tı. Şaşkın ve anlamsız gözlerle Mehir'e baktı.
"Adnan mı ? Emin misiniz ? Burada benim ustam oturuyordu. Onun adı da Salih. Adnan diye birini bu sokakta ne duydum ne de gördüm."
Mehir bir anlığına yanlış adrese geldiğini düşünüp kağıdı attığına pişman oldu. Yaptığı aptallık karşısında bir daha sinir krizi geçirdi. Bir umutla suyun üstünde yüzen kağıda baktı. Kağıt çoktan paramparça olmuştu. Siyah ise olayın farkındaydı. Durumu fark etti, merakla sordu.
"Affedersiniz babanızın fotoğrafı var mıydı ?" Mehir, soruya bu nasıl cevap vereceğini şaşırdı çünkü karşısındaki bu adama nasıl açıklama yapacaktı ki. En son 4 yaşında görmüş olduğu babasının, kendisinde tek bir fotoğrafı bile yoktu. Annesi de böyle bir fotoğrafa sahip değildi. Nutku tutulmuş vaziyette Siyah'ın ciddi suratına baktı. Siyah, cebinden telefonunu çıkarıp kurcalamaya başladı. Uzun arayışının sonunda telefonu Merih'e uzattı. Umutsuz boş gözlerle isteksizce telefona uzandı. Şemsiyenin kenarından damlayan bir kaç su damlası telefonun üstüne düşmüştü. Merih'in gözleri fal taşı gibi açıldı. Bu tanıdık sima... Yaşlanmıştı. Fotoğrafta, kahve dükkanının önünde kısa taburelere oturmuş iki kişi vardı. Biri Siyah'ın kendisiydi. Diğeri kaşlarını çatmış biçimde, ekrandan ona bakan, onu yıllar önce terk eden babasına aitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KARGA
AdventureSiyah isimli genç bir adamın ustasının kaybolmasıyla başlayan olaylar zinciridir. Ustası gizli istihbarat timinin başıdır. Bu ekibin adı "Kargalar'dır" ve Siyah bu timde görev yapan önemli şahıslardan sadece biridir. Ustayı arama macerasında ustasın...