"Jimin'in böyle bir şey istediğine inanamıyorum," diye telefonun karşısından söylendi Hoseok. Sesinden ne kadar rahatsız olduğu belli oluyordu.
"Ben de." Tatsız cevabından sonra önündeki taşı tekmeleyen Jungkook köşedeki bir bankın üzerine çantasını bırakıp oturdu. İlk ders başlamadan okula yetişecek kadar vakti olduğundan oldukça rahattı, saçlarını karıştırarak etrafa bakındı.
"Akşam yemeğinde ne olduğundan bahsetti mi?"
"Evet, aslında sesi oldukça heyecanlı geliyordu..." Yüzünü buruşturdu. "Shuhua ile annesinin çok iyi anlaştığını falan anlattı. Bilmiyorum." Gerginlik içinde bacağını sallamaya başladı, okul yolundan yürüyen tanıdık öğrenciler göze çarpsa da gitmek yerine kalıp Hoseok ile konuşmak onun için daha iyi bir seçenekti.
"Söylememekte hâlâ kararlı mısın? Aranızdaki şey gittikçe saçmalaşıyor gibi görünüyor."
Jungkook bunu tabii ki biliyordu. Çoktan söylemiş olsaydı her şey daha iyi mi olurdu merak etti çünkü durup düşündüğü zaman söylememiş olmak şimdi biraz kötü hissettiriyordu.
"Biliyor musun, aslında değilim. Ne kaybedebilirim ki?" Dudağını ısırıp duraksadı, böyle bir çıkış yapmayı beklemiyordu. Sanırım içinde bir yerlerde gerçekten her şeyden sıkılmıştı ve bir an önce söyleyip bu yükten kurtulmak istiyordu.
"Ne?" diyen Yoongi birden konuşmayı ele geçirdi. "Hoseok sen de bunu duydun mu?"
"Telefon hoparlördeydi zaten Yoongi..."
"Jungkook!" dedi Hoseok'u duymazdan gelen Yoongi. Namjoon duygularını Jimin'e açmadığı sürece kendisine bu konuda hiçbir şey söylememesi konusunda azarladığı için yeni akıl danışmanı olarak Yoongi'yi seçtiği ve onunla bu sayede yakınlaştığı doğruydu.
"Hemen değil tabii ki!" diyerek yaşadığı heyecanı azaltmaya çalışan Jungkook çantasını alarak ayağa kalktı. "ama zaten... yani sizce de yeterince büyümedik mi? Neyi bekleyeceğim?"
"Böyle önemli bir senede söylemen mantıklı mı?"
"Doğru, sonuçta sınava hazırlanmanız gerekiyor," diyerek Yoongi'yi onaylayan Hoseok da tekrar araya girdi. "biliyorsun biz söylemenden yanaydık ama ben hep benim gibi sınavdan sonra söylersin diye düşünmüştüm. Sorun olmayacağına emin misin?"
"Açıkçası sürekli aynı şeyleri konuşmaktan bıktım," Karşı kaldırımdan tek başına yürüyen Jimin'i görünce duraksadı, konuşma boyu koruduğu rahatlık bir anda uçup gitti ve kendisini kulaklarına kadar sıcaklarken buldu. Aynı zamanda çarpıntısı başlamıştı ve cümlesine nasıl devam edeceğini bilemedi.
"Jungkook? Orada mısın?"
"Pekala belki de hazır değilimdir."
"Ne?"
"Ben sizi okuldan sonra ararım. Gitmem gerekiyor. Yani derse gireceğim geç kaldım gitmeliyim-"
"Jimin'i görmüş," diyerek konuşmasını kesen Yoongi'nin yüz ifadesini görmese bile tahmin edebiliyordu. "birden inme inmiş gibi davranmasının başka açıklaması olabilir mi?"
"Bu kadar zeki olman beni-"
"En azından flörtleşmek için telefonu kapatmamı bekleyin!" Jungkook telaşla ama farkında da olmadan sesli bir şekilde konuşup telefonu suratlarına kapattı, bunu yaparken ne kadar ses çıkarttığının ve Jimin'in dikkatini çektiğinin gerçekten hiç farkında değildi.
"Jungkook?" Jimin gülerek Jungkook'un yanına adımladı. "Sabah sabah kiminle konuşuyorsun?"
Cevap vermek için kendisine tanıdığı süreçte Jimin'in elleriyle sarıya döndürdüğü saçlarını karıştırmasını ve gülümsemesini izledi. Siyahtan tekrar sarıya geçmesi saçlarını biraz yıpratmış olsa da Jungkook onun yumuşak görünen saçlarını her zaman seviyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
galaxy and stars [jikook]
Fanfiction"bazen yıldızları süpürürsün, farkında olmadan güneş kucağındadır, bilemezsin."