BÖLÜM 26 13.GÜN

960 45 11
                                    

Keyifli okumalar. Satır arası yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.

*******

"Seninle konuşacağız fakat şu an..." Rose, aniden gelen öfkeyle hızlıca James'in yanına yürürken." Tamda olmam gereken yerdeyim." dedi." Ve bu sefer başladığım işi bitirmeden de vazgeçmeyeceğim."

Rose dolan gözlerini umursamadan James'in tam karşısında durdu." Bana yaptıklarını hak etmedim." dedi odayı inletecek kadar yüksek sesle konuştuğunda." Bana yaptığın yapmaya çalıştığın hiçbir şeyi hak etmedim." Elini olağan hızla James'in yanağına vurduğunda, genç adamın patlayan dudağından birkaç damla eline bulaştı. Yüzünü kaplayan gülümseme acıdandı. Fiziki bir acı değildi bu. Ruhu acıyordu. Bunu nasıl tarif edeceğini bilmiyordu. Birkaç saniye sessiz durduktan sonra," Seni öldüreceğim." dedi." Ama bunu silahla veya bıçakla yapmayacağım. Canın yanacak, ölmeyi dileyeceksin aynı benim hissettiğim gibi. Kendini o kadar güçsüz hissedeceksin ki benim o gece senin yanına gelmek zorunda olduğumdaki çaresizliğimi öğreneceksin."

"Ne gecesi Rose, neden bahsediyorsun?" Marcus sorduğu sorunun cevabını duymak istemiyordu. Eğer düşündüğü şeyse... O zaman Rose'un psikolojisi tahmininden çok daha kötü durumdaydı.

"Orada tutulmamın 13. günüydü." dedi Rose derin bir nefes alarak." Bana eğer onunla olmayı kabul edersem beni bırakacağını söylediği 13. gün... Çaresizdim, güçsüzdüm, ne yapacağımı bilmiyordum. Her gün geleceğine olan umutlarım azalıyordu. Kabul ettim." Marcus birkaç adımda Rose'un yanına geldi." Devam etmek zorunda değilsin." dedi genç kadını kolları arasına alarak." İstersen buradan gidebiliriz." 

"Anlatmak istiyorum." Diye mırıldandı Rose.  Birkaç adım geriye gittiğinde," Akşam yemeğinden sonra odasına gittim. Her şeyi planlamıştım. Elimde akşam yemeğinde aldığım bıçak vardı. Onu öldürecektim ve bu beni korkutmuyordu. Zaten verdiği ilaçlardan dolayı düşünemiyordum bile. Bıçağı almayı akıl ettiğim için Tanrıya her gün teşekkür ediyorum. Her neyse, odasına girdim demiştim değil mi? Sonrasında yanıma geldi. Beni öptü. Sana yemin ederim Mark, orada olanlar hayatımın en iğrenç birkaç dakikasıydı. Elbisemi çıkartmak istedi. İzin vermedim. Sonrasında ısrar etmedi. Beni hiçbir şeye zorlamadı ama beni bırakacaktı, özgürlüğü vadediyordu. Onu bıçakladım. Omzundan, saplayabildiğim kadar derine. Sonrasında bana bakışlarını hatırlıyorum. Bunu beklemiyordu, ben de yapabileceğimi düşünmüyordum. Çok fazla kan akıyordu ve ben ne yapacağımı bilemedim. Eğer biraz daha aşağıdan bıçaklasaydım, katil olacaktım."

Bacaklarındaki güç an ve an azalırken yere çöktü. Alnını boncuk boncuk terler kaplamış olsa da üşüyordu. Bunları Marcus'a anlatmak düşündüğünden de zor olmuştu. Marcus da yere eğildiğinde," Geçti..." diye mırıldandı Rose'u sakinleştirmek istercesine." Artık güvendesin, kimse sana zarar veremez."

"Ben birini öldürmeye çalıştım!" dedi Rose yaptıklarının yeni yeni farkına vararak." Ben birini öldürmeye çalıştım." Bu cümle kafasından çıkmıyor her defasında daha da yükselerek kulaklarında çınlıyordu. 

"Kendini korumaya çalışıyordun Rose." dedi Marcus, birkaç adım uzaklığındaki kadına bakarak." Sana önceden de demiştim. Kendini savunmaya çalıştın. Herkes bunu denerdi."

"Ama..." Rose başını eğip titreyen ellerine baktı. İşaret parmağına bulaşan kan damlası içinden birkaç duyguyu gürültüyle götürdü. Merhamet, acıma, korku... 

James bunu hak etmiyordu. Onun merhametini, acımasını hak etmiyordu. Yeniden Marcus'a baktığında," Bana silahını ver." diye bağırdı. Ses tellerini ağrıtacak kadar yüksek çıkan sesi odanın içindeki adamların şaşırmasını sağlamıştı. Eğer onlar bu sesle konuşsa... Başlarına geleceği tahmin etmek çokta zor değildi.

Sicilya MafyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin