Chenle kollarından çekiştiren adama direnmeye çalışıyordu ancak yanan kolu buna müsaade etmiyordu. Her çırpınışında biraz daha fazla acıyordu. Birçok kez nereye götürüldüğünü sorsa da hiçbir cevap alamamıştı. En sonunda bir odaya girdiklerinde etrafına bakındı. Küçük bir hastahane gibiydi, pamuktan ameliyat malzemelerine kadar her şey vardı. Yine çekiştirilerek sedyeye oturtulduğunda koluna pansuman yapılacağını anlamıştı. Acılı bir yarım saatten sonra sanki kendileri yapmamışlar gibi güzelce temizlenip sarılmıştı kolu. Tekrar yola koyulduklarında bu sefer arkadaşlarının yanına gidiyor sanmıştı ancak o odayı geçip yürümeye devam ettiklerinde yanıldığını anlamıştı. Neden özellikle onun diğerlerinden ayrıldığını anlayabiliyordu. Belliki Taeyong onların güçlerini biliyordu ve Jisung ile Chenle'nun yan yana gelmesini istemiyordu. Chenle sakince yürümeye devam ederken yanındakinin durmasıyla kafasını ona çevirdi. Koridorun tam ortasında duraklamasının nedenini merak ediyordu ancak sorsa söylemeyeceğini de biliyordu. Çok geçmeden yanlarına Lucas gelmişti ve yanındakiyle konuşmaya başlamıştı. Ne konuştuklarını hiç umursamıyordu şuan düşündüğü tek şey onu parçalara ayırmaktı. Lucas elindeki tasmaya benzer şeyi Chenle'ya doğru yaklaştırdığında sarışın çocuk kendini geri çekti. Planları arasında ne olduğunu bile bilmediği o şeyi takmak yoktu. Ancak yanındaki görevli ondan daha güçlüydü ve hiç zorlanmadan Chenle'yu tutabiliyordu. Ne kadar boynuna takılmaması için zorluk çıkarmış olsa da Lucas'ın uğraşları boşa gitmemiş en sonunda takabilmişti. Boynunu biraz sıkıyordu ve çıkarması imkansız duruyordu. Tekrar yürümeye devam edip koridorun sonundaki odaya resmen atılmıştı. Yanan kolunun üstüne düştüğünde bütün evi inletecek çığlığını atmıştı. Diğerlerinin nasıl olduğunu bilmiyordu ancak kendisi hiç iyi değildi.
...
"B-bunu duydunuz mu? Bu Chenle'nun sesiydi!" Yerinden kalkıp kapıyı yumruklamaya başladı. Kapının arkasında birilerinin olduğunu biliyordu o yüzden onlara bağırıyordu. "Ona ne yaptınız? Konuşsanıza! Onun kılına zarar gelirse hepinizi öldürürüm. Duydunuz mu beni!"
"Jisung sakin ol. Hem hâlâ anlamadın mı bu şeyler gücümüzü kullanmamıza izin vermiyor." Odaya ilk geldiklerinde boyunlarına takılan tasmayı işaret ederek sözlerini bitirdi. "Bu yüzden hiçbir şey yapamayız." Jisung hayretle hepsine tek tek baktı. Başlarını önlerine eğmiş pes etmiş görünüyorlardı. "Ne yani öylece oturup başımıza gelecekleri mi bekleyelim!? Siz şaka mı yapıyorsunuz? Hemen pes etmiş olmanıza inanamıyorum! Ben pes etmedim ve etmeyeceğim! Ve Jeno hyung senin yerinde olsa Jaemin hyung pes etmezdi." Bunu onu hırslandırmak için söylemişti ve işe yaradığı kesindi. Jeno'nun gözlerinde ki pişmanlık çok belli oluyordu. Sanki yaptığından utanmış gibiydi. Jisung doğru söylüyordu Jaemin olsa onu bırakmazdı. Hem daha ona söylemesi gerekenler vardı. Yaşamaları gereken anlar vardı ve onları yapmadan ölmeyi planlamıyordu. Yerinden kalktı ve Jisung'un yanında durdu. "Haklısın. Pes edemeyiz. Ancak bu durumda hiçbir şey yapamayacağımız da kesin." Renjun hemen söze girdi. Bildiklerini söyleme vaktiydi. "Şuan tek yapabileceğimiz yarını beklemek. Yarın bizi bu odadan çıkaracaklar ne yapacaklarını bilmiyorum ama tekrar o salona gideceğiz. Sanırım Jaemin'i görebileceğiz."
Konuşmaya halleri kalmayan diğerleri bir an önce gün doğsun diye uyumaya karar vermişlerdi. Uyumak kolay olmamıştı ancak sabah uyandıklarında ne zaman uyuya kaldıklarını bile anlamamışlardı. Odaya giren adamlarla zorla uyandırılmış salona kadar sürüklenmişlerdi. Onlardan hemen sonra Chenle da gelip Jisung'un yanına otutturulmuştu. Ne de olsa artık güçlerini kullanamazlardı.
"Günaydın! Ne güzel bir gün. Jisung daha fazla ağlamana dayanamadım sevgilini getirdim. Ah benim şu vicdanım!" Jisung cevap vermeyip sadece yanındakinin ellerini tutuyordu. Onu çok özlemişti. Sevgili demesine de takılmamıştı. Şu durumda biz sevgili değiliz demek saçma olurdu.
"Jeno'cuğum sen de sevgilinin yanına gelmesini ister misin? Ah üzgünüm tabii ki istersin sormam hata." Eliyle Johnny'e işaret verdi. Johnny salondan çıkıp birkaç dakika sonra yanında Jaemin ile geri gelmişti. Jeno gördüğü görüntüyle yutkunamadı. Jaemin ayakta zor duruyor gözlerini zor açıyordu. Suratının çoğu yerine çizikler vardı ve vücudunun görünen yerlerinde de morluklar vardı. Chenle ve Haechan hıçkırarak ağlıyordu diğerleri ise sinirden yerlerinde duramıyor her an karşılarındakine saldırmaya hazır görünüyorlardı.
"Ona ne yaptınız? Onun hiçbir suçu yoktu neden... Neden yaptınız?" Aslında kimsenin suçu yoktu. Güçleri olması bir suç sayılmazdı. Ancak onun hiçbir şeyle alakası yoktu. "Jaemin bunlar seni almaya gelmiş inanabiliyor musun? Hahah senin gitmek istediğini sanmışlar. Lütfen burada ne kadar mutlu olduğunu ve gitmek istemediğini söyler misin." Altılı gözlerini Jaemin'e çevirmiş diyeceklerini bekliyorlardı. O ne derse desin tabii ki inanmayacakları. Onu zorladıkları yüz kilometre öteden anlaşılırdı. "B-ben burada m-mutluyum. L-lütfen gidin." Zorla konuşuyordu hatta şu kısa konuşmayı bitirmesi bile oldukça uzun sürmüştü. Sürekli öksürüyor ve kekeliyordu. Ne yaşadığını bilmiyorlardı ancak hiç iyi şeyler olmadığı kesindi.
"Ahah ne gitmesi canım onlar artık bizim yatılı misafirlerimiz. Biraz daha kalacaklar. Teşekkürler Johnny onu götürebilirsin yapman gerekeni biliyorsun." O sırada Jaemin'in gözlerindeki korkuyu çok net görmüşlerdi. Buradan bir an önce kurtulmaları gerekiyordu.
"Yazık. Doktor onun çok fazla ömrü kalmadığını söyledi. Ona nasıl söyleyeceğim bilmiyorum çok üzülecek. Jeno sen söylemeye ne dersin? Bir dahaki görüşmenizde söyle tamam mı yoksa öğrenemeden gidecek." Taeyong ve arkasındakiler kahkaha atarak oradan uzaklaştı. Görevliler de altılıyı tekrar 'odaya' götürüp üstlerine kapıyı kilitledi.
"O-onu gördünüz mü? G-görmediniz değil mi sadece ben hayal gördüm. Öyle değil mi?" Jeno tek tek baktı arkadaşlarına. Gördükleri gerçek olamazdı, duydukları ve gördükleri gerçek olamazdı. "Evet desenize! Evet deyin! Lütfen! Evet..." Artık kriz geçirme noktasına gelmişti Jeno. Duvarın dibine sinmiş elleri kulaklarında ve cenin pozisyonunda bir öne bir geri sallanırken sayıklıyordu. Mark hemen yanına çömelip tüm gücüyle sarıldı kriz geçiren arkadaşına. Bir yandan onu rahatlatacak cümleler kurarken bir yandan da başını okşuyordu. Artık hiçbirinin planı yoktu. Pes etmiş görünmek istemiyorlardı ancak çoktan pes etmişlerdi. Güçleri yoktu, boyunlarındaki tasmayı çıkarmak imkansızdı ve Jaemin'i kurtarmak... Sanırım onunla beraber hepsinin sonu yaklaşıyordu.
...
Ağağağa arkadaşlar cidden planım yok ben bunları nasıl kurtarcam help helpp
Bir de bir şey soracağım okunmalar gittikçe düşüyor acaba bölümler sıkıyor mu ya da batırıyor muyum?Özellikle ilk bölümün okunması diğerlerine göre daha yüksek ilk bölüm dikkat çekici değil miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fantasy Dream
Fanfiction"Chenle ve Jisung'un kavga etmesi Mark hyungun iki tane olmasından daha tuhaf aynen." Belirli bir başrol yoktur fakat minicik Jaemin ağırlıklıdır. Konusu: Fantastik güçleri olduğunu daha yeni keşfeden arkadaş grubu güçlerle beraber gelen kötülerden...