"Biraz daha taze istiyorum."
"Hepsi taze bunların küçük hanım."
Yaşlı tonton adama gülümsedim. "Peki. İki kilo alabilir miyim?"
"Hemen." diyerek poşete domatesleri doldurmaya başladı. Bu sırada ben de cebimde ısrarla titreyen telefonumu çıkardım.
"Ecrin? Neredesin kızım sen?" geç açtığımda her zaman aynı tepkiyi gösteriyordu. Anneme göre ben telefonumla yapışıktım çünkü.
"Pazardayım anne sen?"
Kocaman bir kahkaha attı. Yapmacık değil, içtendi. "İşte bu çok komikti hayatım. Espri yeteneğin giderek gelişiyor, kesinlikle büyüdükçe daha çok bana benziyorsun."
O halde hemen intihar etmeliyim. Elbette düşündüklerimi ona söylemedim. "Ciddiyim." dedim sadece.
"Ha!" sesi duyuldu hattın diğer ucundan. Sonra derin bir nefes. "Ne alıyorsun?"
Oflamamak için kendimi zor tuttum, "Bbir abiye. Sence pembe mi yoksa mor mu olmalı?"
"Ecrin!" sesi bu kez kızgındı.
"Bak espri yeteneğim hala berbat" diye söylendim.
Annem bir şeyler derken ben adama parasını ödeyip teşekkür ettim.
"Domates aldım ve biber. Birazdan da markete gideceğim." dedim Anneme.
"Bu demek oluyor ki otelde kalmıyorsun."
Annem zeki biriydi. Ona özenmezdim çünkü bende onun gibiydim zaten. İnsanlarla oynamayı severdi, istediğini elde etmek için çabalardı. Ama benim aksime merhametli oluşu onu 'iyi biri' yapıyordu. Merhametliden kastım on bin tane üye olduğu yardım vakıfları değil. Bu onun ara ara gözlerinde gördüğüm bir şey.
"Durma. Git ve Arda'ya yetiştir." diye söylendim.
Bir süre sessiz kaldı "Neden böyle yapıyorsun bilmiyorum."
Bende bilmiyordum. Bu yüzden sustum.
"Hala Antalya'da mısın? En azından bunu söyle."
İsterse şu an bulunduğum sokakta durduğum yeri bile tespit edebilirdi. Ama onunla anlaşmıştık. Bana bir süre kafa dinlemem için izin vermişti.
"Babam nerede?" diyerek konuyu değiştirmeye çalıştım.
"Bak ne diyeceğim. Hadi bin bir otobüse ya da uçağa ve buraya gel. Seni özledim meleğim."
"Çinlilerle yapacağınız şu büyük toplantı ne olacak?" bunu biliyordum. Çünkü dün babamla konuşurken o söylemişti.
"Japonlarla. Ayrıca, bekle biraz..." derken seslerden programını kontrol ettiğini anlayabiliyordum "Çarşamba gününe ne dersin? Yarından hemen sonra."
"Çarşamba günü ne zaman biliyorum anne! Salıdan sonra gelen."
"Bu da iyi bir espri değildi tatlım. Neden seni bale kursuna göndermek yerine bir espri kursuna göndermedim ki?"
Bale kursu... Dokuz yaşımdayken bu benim için bir faciaydı, sürekli kaçar dururdum. Sürekli. Bu yüzden susmayı tercih ettim.
"Evet, ne diyorsun? İstersen seni almak için birilerini gönderebilirim."
"Gerek yok. Gelmeyeceğim."
Derin bir nefes alma sesi geldi. "Pekâlâ. Pekâlâ. Seni zorlamayacağım."
İç çekiş. "Sadece..." derin bir nefes. İç çekiş. Ağlama numarası yapıyordu.
"Numara yapma anne."