Bölüm silinmiş olsa da bıkmadan usanmadan tekrar yazdım, çünkü siz bıkmadan yeni bölümü bekleyebiliyorsunuz. Fazla uzatmadan gecikmelerin sebebine gelmek istiyorum, ilginin azalmış olması, eskide bir sürü yeni bölüm ne zaman yorumu gelirdi şimdi ise sayı giderek düştü. Bir kaç okuyucumdan gelen mesajlarla hevesim tekrar yerine geldi, onlara kocaman teşekkürler :) Bu arada yazım hatalarına daha fazla özen göstermeye çalıştım, umarım işe yarar.
Not: İthaf isteyenler yorumlarda belirtebilir veya mesaj atabilir. İyi okumalar.
1 hafta sonra
Arda anlatıyor
Bir iki üç. Bir iki üç. Ne zaman bitecekti bu aptal toplantı? Huzursuzca yanımdaki Kefen'e doğru eğildim. "sıkıldım"
"pilim az sonra bitecek" dedi karşılık olarak. İkimizde yaklaşık bir saattir süren toplantıdan fazlasıyla sıkılmıştık. Belli etmemeye çalışarak telefonumu çıkardım Barış mesaj atmıştı;
'Toplantı nasıl gidiyor? Ben işi hallettim'
Sıkıntıyla derin bir nefes aldım. Barış Kefen ve benim gibi şirket işleriyle ilgilenmezdi, bizde ilgilenmezdik ama dedem bunu istiyordu. Barış'ın yerine Cenk ağabey zaten her şeyi hallediyordu. Şuan takım elbise içinde burada olmak yerine Barış'la o kavgada olmalıydım. Lanet olsun! Dikkatimi başka şeylere vermeye çalıştım karşımızda ki kadın 15 kişilik büyük masaya baktı ve elindeki kâğıtlara bakarak duvara yansıtılmış grafiği işaret ederek bir kaç şey daha zırvaladı. Dayanamayarak ayağa kalktım kapıya doğru ilerlerken bir yandan kravatımı tek elimle gevşetiyordum. Kapıyı kapatmadan önce Dedemin seslenişlerini duysam da tepki vermedim. İstikametim doğruca asansördü. 47. kattan merdivenlerden inecek kadar sıkılmamıştım neyse ki. Kapı iki taraftan 'ding' sesiyle açılırken karşımda babamı görünce oldukça şaşırdım. Asansör kalabalıktı belki ilk ben binsem fark etmezdi ama şimdi doğrudan bana bakıyordu.
Onu görünce gözlerimi kaçırmama engel olamadım. Yine de insanları daha fazla bekletmeden babamın yanına geçerek 0'a bastım. Babam elindeki dosyayı ilgiyle incelerken tatmin olmamış gibi başını salladı ve bana dönerek dudağını biraz yana kıvırdı. "nasılsın evlat?" kendimi suçlu hissediyordum. Benim az önce sıkılarak terk ettiğim toplantıda babam olmalıydı.
"iyi, ya sen?" derken sesimi kontrol altında tutabilmem beni şaşırtmadı.
Gülümsedi " bu sen 30 ve bende 50 yaşıma geldiğimde falan olmalıydı. Şimdiyse duruma bak, yalnızca 18'sin"
Ne demek istediğini yarım yamalak anlasam da tekrar etmesini istemediğim için sustum. Şu asansör bir an önce 0'a inmeli ve ben bu lanet suçluluk duygusundan kurtulmalıydım. Bizimle birlikte toplam 12 kişiydik. Herkes kendi işiyle uğraşsa da saygılarından mıdır bilinmez çıt çıkmıyordu.
"odama gidip bir kahve içelim" babamın sözleriyle aynı anda 'ding' sesi duyuldu. Eğer onunla gitmezsem kesinlikle saygısızlık olurdu. Ama gitmeyi istemiyordum. İçimden derin bir nefes aldım 'ne düşünüyorum böyle? O benim babam'
Sessizce ilerlemeye başladık, koridorda yan yana yürürken bir kaç çalışan selam verdi, babamda hepsine tek gülümsedi. Ben olsam onlara dönüp bakmazdım bile.
Geniş hatta gereğinden fazla geniş odaya girdiğimizde babam beni şaşırtarak masasının önünde duran patron koltuğuna yönelmek yerine camın önünde karşılıklı bulunan deri koltuklara yöneldi. Aynı benim odam gibi onunkinin de giriş hariç kalan yerler duvar yerine camlarla kaplıydı, geceleri bu manzara daha paha biçilmez olsa da şimdide fena değildi.
Deri siyah koltuklardan sağ taraftakine oturarak karşısını işaret etti. Bende oturdum, konuşmasını beklerken en köşede bulunan 10 kişilik toplantı masasını süzüyordum. Kocaman binada zaten bir sürü toplantı odası vardı, buna ne gerek vardı ki?