Yorulmuştum artık bu adaletsiz,çirkin dünyanın bütün karanlığını omuzlarımda taşımaktan.Her defasında ezilmekten , insanların bir kere bile olsun beni dinlememesinden.İnsanlar hayat acıdır derler fakat ; acıdır lafını söyleyenler hiçbir zaman gerçek acının , çaresizliğin tadına bakmamışlardır.Hiç kendi içinde yok olup tekrar dirilmemiştir.Bu tarifsizliği sadece kuyunun en dibindekiler bilir fakat ; içine atıp biriktirdiklerinden boğulmuştur ve bu yüzden yol tarifi veremezler.En çok da bu yakmaz mı canlarını zaten ? Kendilerinden kalan son parçalarının da yok olup gitmesini; uzaktan , acıyı ta en derinde hissederken , yaşlı gözler ve parça buz olmuş ruhlarıyla çaresizce eşlik etmeleri...
Ne kadar yerde oturup hıçkıra hıçkıra ağladım ; son ses olan şarkıyı kaç defa baştan başlattım bilmiyorum.Umrumda da değil zaten.Hıçkırıklarımın aslında zirve noktası fakat en zayıf çıkan sesimle bunu gerçekleştiriyor olmam bunun bir göstergesi.Artık hıçkırık seslerimi duyamıyor onun yerine boğazlarımın tahriş olduğunun sinyallerini veren boğazımdaki garip hırıltıyı hissediyordum.Pozisyonumu değiştirmemiştim hala ve göz bebeklerimden akan yaşlar devam ederken gözlerim iyice yanmaya başlamıştı.Zaten gözlerimin kıpkırmızı ve küçücük kaldığından adım gibi emindim.Yere doğru eğik olan kafamı kaldıran şey hemen dibimde duran bir çift siyah erkek botlarıydı.Her kim ise ya çok çok sesiz hareket etmiş ya da kafam içinde çalan çanlardan dışarıdaki olan sesleri duymamıştım.İkinci ihtimal daha olasıydı tabi ki. Kafamı yavaşça kaldırdığımda ise şaşırmıştım.Yine gözümün önünde olan mavinin bütün tonları bir araya gelmiş gibi gözlere sahip yabanacıydı.Soru soran bakışlarına karşın benim gözlerim hafif şaşkınlıkla açılmış sonra ise zar zor gözlerimi onun gözlerinden ayırmıştım.
Yabancının gözleri yeni tanıştığım maviş beyinki gibi olunca tekrar herşey başa sardı ve yine hıçkırmaya başladım.Ağlamaktan nefret ederdim.Hele ki yanımda biri varken.Çünkü o kişi sana acır saçma saçma bişeyler yapmaya çalışırdı.Halbuki sessizlik,yalnızlık sana özgürlüğü bahşederdi.
Daha sonra bedenim tekrar sarsılmaya başlayınca omuzlarımda birinin ellerini hissettim.Yabancıydı ; bunu biliyordum fakat şuan hemen beni yalnız bırakması gerekiyordu.Yoksa daha çok strese giricektim.Lanet olsun ! Tam da zamanında gelmişti.Burada bile içimi dökemiyordum süper !
Konuşmak için bir kaç kere ağzımı açıp kapattım fakat o aslan kükremesini andıran hırıltılardan başka birşey çıkmamıştı.Bedenim daha çok kasılmış , küçücük kalmıştı.
Daha sonra ise karşımdaki yabancı dizlerinin üzerine çöktü ve kollarının arasına küçülmüş olan bedenimmi hapsetti.Bu gerçekten şaşırmamı sağlamıştı.Ben başkasına nasıl sarılındığını bile doğru düzgün bilmezdim ki.Ayrıca sarıldığım tek kişi de Alara idi.Bu yüzden onun sarılmasına karşılık verememiş donup kalmıştım.Bu sefer çok hafif bir şekilde beni uyarmak adına kollarını sıkılaştırınca bir tepki vermeyi başarıp kollarımı boynuna doğru çıkarttım hafifçe kollarımı boynuna doladım.
Kokusu....Yağmur gibi kokuyordu.Evet yağmurun bir kokusu olmaz değil mi ? Daha çok damlalar yeryüzüne düştüğünde oluşan yağmur sonrası toprak kokusu oluşurudu.Yağmur sudan ibaretti ve o kokuyu oluşturan da yağmur ve toprağın karşılaşması.Ama o sadece yağmur kokuyordu.Topraksız , saf... Sanki imkansız olan bir şeyi ciğerlerim keşfetmiş gibi hisettim.Değişikti...Anlamdıramadığım türden...Bedenim yavaş yavaş gevşemeye başlamıştı.Hıçkırıklarım gitmiş onun yerine çekinmeden sergilemiş olduğum iç çekişlerim gelmişti.Bir süre sonra ise yavaşça benden ayrıldı ve omuzlarımdan tutarak gözlerimizi hizaladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKSİK
Teen Fiction''Sen de benim kadar yalnızsın ve biz en çok birbirimiz kadar yalnızız.'' Aynı kaderi paylaşan fakat birbirinden haberi olmayan iki kişi...Kardeş kelimesinin önemini ve eksikliğini iliklerine kadar hisseden,kimse tarafından anlaşılamayanlar onlar...