İnsanların acımasız olduğunu fark ettiğim bölüm
Önce çocuklar acımasızdı.
Küçükken sokağa her çıkışım bir eziyetti.
Evet, eskiden de böyleydim. Ben hep böyleydim ve benim annem de böyleydi, babam da böyleydi. Erkek kardeşim değil. Bence o üvey zaten.
Bir keresinde annemin zoruyla sokağa çıktım. Genelde de hep birilerinin zoruyla insan içine çıkarım. Her zamanki gibi kenara çekilip sokakta oynayan çocukları izliyordum. O çocukların arasında sarı kafasıyla her zaman gözüme takılan Yoyo da vardı. Bir süre sonra herhalde onun da dikkatini çektim. Yanıma geldi ve onlarla oynayabileceğimi söyledi. Bu kısım çok net değil belleğimde ama nedense oyun arkadaşlarımın benden çok da memnun olmadığını hatırlıyorum. Daha sonra da oyunda elendiğimi. Zaten yorulduğumu da düşünmüştüm o zaman. Yine kenara çekilip onları izlemeye başladığımdan sonrasını çok net hatırlıyorum ama.
Çünkü Yoyo vardı.
Nefes nefese yanıma gelip oturduğunda tanışmıştık.
Adı Yavuz'du. Ona Yoyo dememin başka bir hikâyesi var, anlatırım bir ara.
Önce çocukluğun getirdiği bir çekingenlikle öylece oturmuştuk -yalnızca bir saat sonra da birbirimizi su balonu fırlatıyorduk gerçi, neyse. Ben hâlâ beni istemeyen çocukların oyun oynamasını izliyordum. Sessizliği, Yoyo bozmuştu.
"Şu çocuk," demişti, gözlerini oyundaki herkeste gezdirerek. Ben hangisi olduğunu anlamaya çalışırken bana doğru eğilip devam etmişti fısıldamaya. "Şu yeşil tişörtlü, deli gibi gülen çocuk. Durmadan birilerine çarpıyor, bak."
Dediği çocuk, ben oyuna girdiğimde yüzüme baka baka oflayandı. Oyun sırasında da bana birkaç kez çarpmıştı ama pek umursamamıştım. Ben, onun başkasının ayağına takılıp düşe yazmasını izlerken Yoyo bir başka çocuğu daha anlattı. O kadar net değil ama anlattığı her çocuğun oyunda bir kusuru vardı. Kimisi yavaş, kimisi gereğinden hızlı koşuyor; kimisi çok terliyor, kimisi fazla bağırıyordu. Kendisini de söylemişti Yoyo; çabucak yorulduğundan bahsetmişti. Demek istediği şey oyundaki kimsenin kusursuz olmadığıydı.
Yaşımız küçüktü. O gün, Yoyo'nun oyunu bırakıp yanıma gelmesini ve beni teselli etmesini her hatırladığımda karşılaştığım olgunluk karşısında şaşırırım. Bu aramızda bir sır olarak kalsın ama o, şımarık, umursamaz ve dalgacı tavırlarının arkasında her zaman olgun bir kişiliğe sahip olmuştu.
Genelde olayları farklı yöne çekerek yanlış anlayan taraf bendim. Kendimi savunmak için söylemiyorum ama haksız da sayılmam. Kilolarım, benim için her yaşımda eziyetti. Karşılaşmışsınızdır; kilolu, sivilceli, özgüveni düşük liseli kız, bir yaz tatilinde zayıflar, güzelleşir, kendine güvenir.
Her yaz tatilinde bunun olmasını bekledim ama olmadı.
Neyse, önümüzdeki maçlara artık.
"Yavuz!" Sinirden adını çiğnediğimde bile bana bakmadı. Gözleri, yürüdüğümüz yolda ileri dikilmişti ve kapının önünde beni beklemesine rağmen dünkü davranışımla cezalandırılıyordum. "Benimle konuşmayacaksan neden beni bekliyorsun ya?"
Bana ters ters baktı.
Sessizlik.
"Gıcıksın işte." dedim, ondan daha hızlı yürümeye gayret ederek. Her ne kadar yorulduğundan şikâyet etse de istediği zaman o kadar hızlı ve durdurulamaz oluyordu ki ona yetişemiyordum.
Ki bunun herhangi biri söz konusu olsa bile gerçekleşmesi mucize sayılırdı.
"Hep böyle yapıyorsun. Her seferinde kendini haklı çıkarıyorsun, her seferinde bana kendimi suçlu hissettiriyorsun!" Nefes nefese yavaşladım. "Oysaki arayıp benimle dalga geçen sendin... bi de yanındaki çıtkırıldım."
"Ama zaten suç sende!" dedi Yoyo, yavaşladı o da. "Dalga falan geçmedim seninle. Ciddiydim, aş artık..." Ne diyeceğini bilmemesi bile kırıcıydı aslında. "Kes artık Cansel. Sıkılıyorum aynı şeyi konuşmaktan."
Konuşmamıştım ki. Yine de başımı salladım belli belirsiz. "Tamam," dedim, her zamanki gibi kısık bir sesle. Gözlerimi onun gözlerine dikerken "Özür dilerim." dedim, kısa sessizliğin oluşmaması için gözlerimi yola çevirdim ama Yoyo görmüştü. Böyle bir sessizliğe asla izin vermezdi.
"Kabul edilmedi." dedi normal bir sesle.
Kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Ne demek kabul edilmedi?"
Omuz silkti. "Şartım var."
Hep olurdu ve ben her seferinde bir öncekinden kat kat daha fazla yorulurdum.
"Ne istiyorsun?" diye inledim.
"Çifte randevuya çıkacağız." dedi ciddi bir sesle ve ekledi: "Sen de ne kadar ciddi olduğumu anlayacaksın."
Bu korkunç bir fikirdi. Diğer türlü de korkunç sonuçlar vardı ama yine de başka bir yolunu illaki bulurdum.
"Tamam." dedim, ağzımın içinde.
Bana şöyle bir baksa da bir şey demedi. Yalnızca omuzuyla hafifçe omuzuma vurdu. "Hastalık yalanıyla kurtulamazsın." dedi. "Gerekirse senin yatağında takılırız."
İçimden dışıma taşmaya meyilli çaresizliği yuttum ve sessizce ilerlemeye devam ettim.
Okulun kapısının önünden girerken "Annem izin vermedi, bahanesine de sığınma." dedi Yoyo, kısılmış tehditkâr gözleri düşünceli yüzümdendi. "Zaten ders çalışacağız yalanını söyleyeceğiz."
Yine de tüm gün nasıl kaçabileceğini düşünüp durdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arılar ve Erkekler
Teen Fictionilk kelime: 11 aralık 2022 son kelime: 26 ekim 2024 *dikkat! bu bir çocukluk aşkı hikâyesi değildir* "Yoyo: Dikkat et, sağında arı var. Kendimi tutamadan sağ tarafımı kontrol ettim. Telefonuma döndüğümde homurdanıyordum. Ben: Evet, solumda da sen...