~17~

3 1 0
                                    

1 YIL SONRA:

"Karşılaşacağız!"

"Çok yakında!"

"Sadece bir orman kadar!"

"Sadece bir göl kadar!"

"Masran kuşları kadar yakınız!"

"İçindeyim!"

"Sadece saldırı gününü bekle! Ve kendini keşfet!"

Aniden soluk soluğa uyandım . Bu da neydi böyle! Elimi enseme götürerek ensemde birikmiş terleri sildim .

Yataktan kalkarak dolaba yöneldim . Bir kot pantolon ve kalçalarımın bir tık altına uzanan siyah, üstünde hâlâ çözemediğim ingilizce yazıları olan bir tişört aldım .

Biraz daha kendimi geliştirebilirsen eğer o zaman İngilizceyi de fulleyeceğimden şüphem yok .

Artık bu Türkiye denen yere alışmıştım. Evet, bu biraz uzun bir süreç gerektirdi ama değdiğini açıkça söyleyebilirim.

Adı 'Hasan' olan bir şefle tanışmıştım. İyi birine benziyordu . Gerçi onu ilk gördüğümde sapık falan sanmıştım ama zamanla hiç de öyle biri olmadığını kavradım .

Burada yaşamak için 'para' denilen kağıtlara ihtiyaç duyuluyordu . Ben de bir restoran da garson olarak çakışıyordum ki bu berbat bir başlangıç olmuştu.

Sabahtan akşama dek saatlerce idman yapmak bu işlerle uğraşmaktan daha şerefli diyebilirim.

Neyse, Hasan amca ile iyi anlaşıyordum - aslında burada tek iyi anlaşabildiğim kişi o.- ve sanırım benim yanımda sıkılmıyor.

Yani ilk kez gördüğüm bir bardağı trilyon kere sorduğumda , hep aynı cevabı aldığına göre evet, galiba sıkılmıyor.

Buraya ilk geldiğimde konuştuğum dilin Fransızcaya benzetilmesi pek beklediğim bir şey değildi doğrusu .

Ama Hasan amca bu konuştuğum dili Fransızca gibi karmaşık bulduğu için( gerçi o Fransızca bilmiyor,) Beni bir Fransız sanmıştı.

Hasan amca şişkoydu. Hem de çok. Yanakları her zaman kırmızı olur ve bu renkten inatla çıkmazlardı. Onunla iyi anlaşmanın bir diğer nedeni ise yüzünün tatlı olmasıydı.

İlk geldiğimde buraları o tanıtmıştı tabii, ama Türkçe bilmediğimden işaretlerle gösteriyordu.

Sabırlı oluşu bana çok şey kazandırmıştı. Mesela sorduğum milyonuncu soru karşısında sakince cevap verebiliyordu. ( O da sınırlarını fazla zorlamadığım sürece.)

Restorana girdiğimde Hasan amca müşterilerden siparişleri alıyordu .

Hasan amcaya çaktırmadan mutfağa girerek masaya oturdum . Önlüğü girerken bir yandan da halletmem gereken şu üniversite belasını düşünüyordum.
İçeri giren Hasan amca, "Samara? Ne ara geldin kızım?"

Hasan amcaya gülümseyerek, "az önce gelmiştim Hasan amca."
O da masaya oturdu ve bana bakarak, "ne zaman gidecektin?"

Derin bir iç çekerek, "galiba yarın."

"Hmm. İyi. Gel biraz sohbet edelim o zaman. Zaten bugün erken kapatmayı düşünüyordum restoranı."

"Neden erken kapatacaksın ki amca?"

"Unuttun galiba? Bugün garsonların aylık maaş günü. Zaten bugün pek de gelen olmadı. Malum, okulların da açılmasıyla daha çok kırtasiyeler doldu. "

Seviye Son/ Ruh Düğümü Ejderin RuhuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin