VEYL
Rüyalarımın şehrindeydim İstanbul'da. Daha hava alanına girdiğim anda kalbimin çarpıntısı kulaklarıma ulaşıyordu. Beni nelerin beklediğini hangi acılarla kucaklaşacağımı kestiremiyordum bile. Bir an Paris'e ilk gittiğim gün geldi aklıma. Sadece şoförüm vardı ne annem ne de babam sadece şoförüm. Hayatımın her alanında olduğu gibi o günde ilgilenecekler arasında son sırada bile değildim. Kendime verdiğim sözü hatırlayıp damarlarımda kol gezen öfkeyi yüzümdeki tebessüm ile savuşturdum. Bir radar misali gözlerim etrafta dolaşıyordu. Nihayet gözlerim babamı o kalabalığın içinde seçebilmişti. Elimde ki bavulları hemen yanıma bırakıp babama doğru koşmaya başladım .O'nu çok özlemiştim. Duygusallığı bir tarafa bırakıp annemi sordum.
"Babacığım annem nerede?"
Babamın yüz ifadesi değişti.Yüzündeki sahte gülmesemeyi bile koruyamamış bir anda donuvermişti. Sahte gülmeseme yerine hüzne bırakırken gözlerinden kaçan bir damla yaş hiç de iyi şeyler olmadığının habercisiydi. Koskoca Ahmet Gençoğlu ağlıyor muydu yani? Titrek bir nefes verirken ellerimi yakaladı. Bu hareketi bile bende derin bir şüphe uyandırırken çatallaşmış sesini gizlemek için gülümsemeye çalıştı.
"Evde senin gelmeni bekliyor daha fazla bekletmeyelim istersen."
O'nu başımla onaylıyıp koluna girdim.Başımı omzuna yaslayıp neler olabileceği hakkında seneryolar yazmaya başladım. Bir yandan hava alanının çıkışına yürürken, bende bu omuzun güven yerine acı, öfke ve daha nice kötü duygular uyandırdığını fark ettim. Ama kafamada yazdığim kurgular hepsinin üzerini siyah bir çarşafla örtmüştü bile. Ne düşünürsem düşüneyim hep iyi şeyler düşünmeye çalıştım sonuçta annemdi.O pek bunu hatırlamasa da.
Çok iyi bildiğim bir gerçek var ki ben annesi olduğu halde öksüzlüğe mahkum olmuş acizlerdendim.Aciz diyorum çünkü bu yaşam için hiç bir şey yapmadım ,ben bu yaşama mahkum edildim.Normalde ünüversiteyi yurt dışında okur bir insan.Ama benim yaşamım hiç normal olmamıştı.Daha lisedeyken başlamıştı yurt dışı çilem.Babama göre Gençoğlu Holding'in başına geçeceğim için bu lazımdı. Tabi ki bu yüzeysel kısmıydı,asla beni istememişti.Tatillerde bile en fazlaa 2 hafta evimde kalabiliyordum.Oraya nasıl hala evim diye biliyorum aklım almıyor.Ama nasıl olmuşsa babam Paris'den beni -acele- çağırıp artık hasretime dayanamıyacağını söylemişti.Açıkcası kuşkulanmıştım.Kendimi bir kaç kez tokatlamak ve cimciklemek zorunda dahi kalmıştım.Ama babamın benden gözlerini kaçırması kötü haberlerin var olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Zaten iyi bir şey için beni çağırmazlardı.
Havaalanın kapasında beliren Audi Q7 arabamıza hayran dolu bir bakış atıp arka koltuğa kuruldum.Tüm yol boyunca yavru kedi misali babama sırnaşma çabalarımı görmezden gelmişti babam. Öyle ki ne zaman O'nu öpmek istesem yüzünü çeviriyordu.Boş uğraşlar içinde olduğumu anlayınca yavaşça koltukta diğer tarafa kaymıştım.Bu haraketimle babımın derin bir nefes verdiğini duysam bile oralı olmamıştım. Alışmıştım bu duruma. Zaten kim ne yapsın beni.Yolculuğuz nihayet bitmişti.Önümdeki Gençoğlu yalısına bakınca bir anda çocuk Asel belirmişti gözümün önünde yaşlı gözlerle O'na bakmamakta direnen kadına attığı mutsuz bakışlarını yakalamıştım. Mutsuz ve öfkeyle acının karışımı olan bakışar. Kafamın içindeki düşünceleri dağıtmak istercesine sağ sola salladım başımı.Şimdi değil diye teskin ettim kendimi. Daha zamanı vardı. Dolan gözlerime setler çekip ufak adımlarla büyük kapıya ilerledim.Bu süre içerisinde babamda yanıma gelmişti.Aslan ağızlı dev kapı tokmağını 2 kez çaldım.Bu ev İstanbul'un en eski evlerindendi. O yüzden her yıl restarasyon yapılırdı.Kapıyı açan Mine'ye bakarken sevgiden uzak bir tebessüm sergiledim.Bu kızı sevmiyordum belkide bana olan tutumundan dolayı bilemiyordum ama bu kızı sevmediğim kesindi.Kız nedenini bilmediğim halde bana acıyarak bakıyordu.Her zaman olduğu gibi O'nu takmayarak salona girdim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEYL
ChickLitUmut, maviyle birleşti. Kırmızı, tutkuyla harmanlandı. Beyaz, masumluğa bağlandı. Siyah ise kötülükle cezalandırıldı. Oysa belki de siyah bu hikayede en masum olandı. •