Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde, develer telal iken, pireler berber iken ben de anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken vaktin birinde bir cadı yaşarmış. Ama bu cadı her hikayede olduğu gibi prensesin kötülüğü için değil iyiliği için çabalarmış. Bu hikayede kötü olan ise prensesin taa kendisiymiş.
Bir gün bizim iyi kalpli cadı, prenses görgü dersindeyken onun odasına girip ortalığı toplamaya başlamış. Her yerde olan ipek elbiseler , altından yapılmış çeşit çeşit mücevherlerle süslenmiş taraklar her bir tarafa atılmış. Hele prensesin kuş tüyünden yapılı yatağı ise prensesin azizliğine uğrayıp paramparça olmuş. Cadı ise hiç sinirlenmemiş. Zaten uzun yıllardır bu durumlara alışıkmış. Hemen işe koyulmuş. Elbiseleri giyinme odasına götürmüş. Tarakları yerine koyarken neden sarayda hiç ayna olmadığını merak etmiş. Evet prenses doğduğundan berri saraydaki bütün aynalar kaldırılmış hatta kimse kendisini görmesin diye de suları bulanıklaştırılmış. Cadı ömründe ilk defa kendisini merak etmiş bu o kadar büyümüş ki içinde bir soluğa kapıya koşup kilitleyi vermiş. Sonra da elindeki değnek yardımıyla odaya kendi boyunu aşan bir ayna kondurmuş.
Bizim iyi kalpli cadının niyeti iyiymiş ama sonu hüsranla sonuçlanmış. Çünkü aynaya baktığı andan itibaren elindeki değnek yere düşmüş,hayalleri de eş zamanlı suya. Bütün bildiklerini unutmuş. Gözleri kararmış, yere düşüvermiş. O kadar büyük bir acıymış ki bu sanki koca bir el ufacık yüreğini sıkıyormuş. Nefesi kesilmiş. Çünkü karşısında kötü kalpli prensesin taa kendisi duruyormuş. Cadı ne yapacağını şaşırmıs. Sonra aklına yaptıkları gelmiş. Büyük bir öfkeyle aynayı kırmış parçalardan en büyük olanını eline almış ve tam kalbine saplamış. O an eline bulaşan şeyle daha büyük bir şaşkınlığa uğramış. Çünkü o kendi kanını beklerken kalbinin üzerindeki camdan damlayan ise mürekkepmiş.
°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°
Yeminimin ardından bomboş geçen dördüncü günde aklımdaki planı uygulamak için avını gözüne kestirmiş bir aslan gibi sessiz ve sinsice bekliyordum. Daha ne kadar bu halde kalacağımı bilmiyordum ama gerekirse bir dört gün daha bekliyecektim.
İlk gün bir histeri krizini canlandırıyormuşçasına büyük bir oyuna girişip daha sonra da gerçekten bayılmıştım o günden berri de yerde aynı pozisyonumu koruyarak yatıyordum. Kameranın ışığını kontrol edip tuvalet ihtiyacımı giderip geri aynı pozisyona bürünüyordum. Hiçbir şey yiyip içmediğim için zaten organlarım neredeyse iflas seviyesindeydi. İçimdeki bir his amacıma çok yaklaştığımı söylüyordu. Yaklaşan tok ayak sesleri de yanılmadığımı gösteriyordu. Uyuşan ayaklarımı fark ettirmemeye özen göstererek kasıp gevşettim. Anahtarın sesi yankılanırken kalbim adrenalin pompalamaya başlamıstı. Nihayetinde Mert'in beni ölüp ölmediğini anlamak için sol bileğime koyduğu sıcak eli üşümüş bedenimde bir şok dalgası yarattı. Dişlerimi birbirine bastırıp kendimi sakinleşmeye zorladım. Kalp atışlarım biraz olsun yavaşladığında Mert'in bir eli baldırıma bir eli başımın altına yerleştiğinde birkaç saniye sonra kokusunu çok yakından hissetmiştim. Önceden çok güzel gelen kokusu şimdi mide bulantımı tetikliyordu. Beni salondaki büyük koltuğuğa yatırıp çalan telefona baktı.
"Ne var?" Bir süre karşı tarafı dinledikten sonra sıkıntılı bir nefes verdi.
"Biliyorum,biliyorum. Ama kızla işim bitmedi daha. Hastalandı mı ne olduysa bir türlü ayılmıyor günlerdir. Biraz toplasın kendini daha çok işinize yarar."
Kendimi olabildiğince sakin kalmaya zorlarken gözlerim kısık etrafa baktım. Orta sehpanın üzerinde duran cam sürahiyi gözüme kestirdim. Planın ilk aşaması için olabildiğince hızlı hareket etmem gerekiyordu. Mert mutfağa doğru giderken fırsat tam önümde bana göz kırpıyordu. Aramızdaki mesafe biraz daha açılınca hızla yerimden kalkarak sürahiyi iki elimle sıkıca kavrayıp Mert'in yanına yaklaşıp tam başına hedef alıp olabildiğince gücümle vurdum. Bunun öldürmeyeceğini biliyordum. Hatta Mert gibi bir 'insan evladını' ancak sersemletebilirdi. Zaten öyle de oldu. Ama bu ayrıntıyı bile dört gün boyunca binlerce kere düşünmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEYL
ChickLitUmut, maviyle birleşti. Kırmızı, tutkuyla harmanlandı. Beyaz, masumluğa bağlandı. Siyah ise kötülükle cezalandırıldı. Oysa belki de siyah bu hikayede en masum olandı. •