Ben okyanusumun çölüydüm. Ben tüm bunları sadece birkaç gün içinde bana öğreten beni deli ederek beni kendine aşık etmeye çalışan birinin çölüydüm. Ben Mert'in çölüydüm ne olursa olsun. Ve benim okyanusum içerde kuruyordu. Hiç okyanustan damla eksilse okyanusun kaybı olur mu? Ben o damla için savaşıyordum. Ben bana sahip çıkan adam için savaşıyordum.
İri bir damla gözümden düşerken ameliyathane kapısında Hakan göründü. Alnındaki terler kahverengi saçlarına yapışmıştı. Hızlıca yerimden kalkıp yanına uğlaştım.
"Elimden geleni yaptım ama malesef..."
***********************
"Elimden geleni yaptım ama malesef Mert'i kurtardım. Yani bir süre daha başımızı ağrıtmaya devam edecek."
Hakan'ın sözleriyle yüzümde büyük ve rahatlamış bir gülümseme oluşurken gözüme dolan yaşlar birbiri arkasına akarken tuttuğumu hatırlamadığım nefesimi titrekçe verdim. Koşarak gidip Hakan'ın boynuna sarıldım. Bir yandan da 'teşekkür ederim, teşekkür ederim'deyi fısıldamayı da ihmal etmedim. Ama işin garibi neden teşekkür ettiğimi bile bilmiyordum. Beni kimsesiz bırakmadığı için mi yoksa... Bir dakika neden ben Mert olmadan kimsesiz oluyormuşum ki? Annem yok, babam yok arkadaşım yok, kardeşim yok. Zaten ben kimsesizdim niye şimdi Mert olmayınca eksik kalıyormuşum ki?
Hızlı adımlarla ameliyathanenin kapısından içeri girdim. Yanda duran mavi önlüğü, bone ve galoşu giydim. Bu sefer koşarak girdim. Mert'in başına geldiğim de gözlerinin altında oluşan morluklar bile çok güzel gözüküyordu. Hele dağınık saçları. İçimde oluşan saçlarına dokunma isteğine karşı gelemedim. Elime kaldırıp tam saçlarına dokunacağım zaman -yine- Hakan çıkageldi. Cidden istediğim bir şey de olsun lütfen olsun artık.
"Seni uyarıyorum Asel O'ndan uzak dur. Belki bedensel zarar vermez ama seni saniye saniye bitirir. Sen iyi birisin O ise insanları bitirmek için yapılmış bir robot. Dediklerimi düşün Asel."
Ne diyordu bu? Neden bana dediklerini değil de Mert'i suçlamasına takılıyorum ki? Çok saçma kimse Mert'e iyilik meleği dememişti ki zaten. Öyle de değildi.
"Peki. Diyelim kaçıp gittim, gidemem ya. Beni istemeyen, yüzümü dahi görmek istemeyen babamın yanına mı gidiyim? Ha yoksa beni bulup satmak isteyen İstanbul'da tek tanıdığım Serkan'ın yanına mı gideyim? Kimin yanına gideyim sen söyle."
Hakan hiçbir şey demeden onaylamaz bir biçimde kafasını salladı. Yaklaşık yirmi saniye bekledikten sonra nihayet ağzını açabilmişti.
"Bak Asel, Mert'in ne işin yaptığını biliyor musun? Hayır! Peki nereden biliyorsun iyi biri olduğunu? Sana neler yapabileceğini biliyor musun?"
Sinirlerim tavan yapmıştı. Öyle ki şu an Mert'in baygın bir şekilde sedyede yatmasını umursamadan bağırmaya başladım. İşin aslı sırf Mert'i kötü yorumluyor, beni ondan uzaklaştırmaya çalışıyor diye idi.
"Anlamıyorsun! Zaten kimse beni anlamadı. Ve kimse bana Mert iyilik meleği demedi! Gidecek başka bir yerim yok. Nereye gideyim ben. Kimin elinden kurtuldum, kimlerden kaçıyorum, neler yaşdım bilmeden beni sokağa atmaya çalışıyorsun. Şu halime bak! Bir ay önceye kadar tek derdim ailemin beni sevmeyişiydi. Ama öğrendim ki onlar benim gerçek ailem bile değillermiş. Ve sonra öğrendim ki tek arkadaşım dediğim kişi beni uyuşturucu bağımlısı yapıp başkasına satmakmış. Söyle şimdi nereye gideyim, söyle!"
Hakan şaşırmış bir biçimde bana bakıyordu. Anlattıklarım O'nu oldukça şaşırtmıştı. İfadesiz yüzü şu an şaşkınlıktan donmuştu. Bir şey söylemek için ağzını birkaç defa açıp kapadı. Ama sonra hiçbir şey söylemeden hızlı adımlarla açık kapıdan çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEYL
ChickLitUmut, maviyle birleşti. Kırmızı, tutkuyla harmanlandı. Beyaz, masumluğa bağlandı. Siyah ise kötülükle cezalandırıldı. Oysa belki de siyah bu hikayede en masum olandı. •