18.BÖLÜM- FİNAL

84 15 56
                                    

Boş ve uzun koridorda yankılanan topuk sesleri ilerideki odadan gelen bağrışlarla karışıp büyük bir olayı müjdeliyorlardı. Topuk sesinin sahibi bu müjdeli haberin ucuna derin soluklarla hıçkırıkları da ekleyip gittikçe derinleştiriyordu. Nihayet koridorun soluna dönüp bağrışmaların olduğu odaya ulaştı. Elinde topak olan kanlı ve pis peçeteyle birlikte çantasını bi kenara bırakıp hızlıca tüm hemşirelerin ve doktorların olduğu kapıya geldi. Ağlamaktan çatallaşmış sesiyle birlikte kapıya hızlıca vurarak kaçışı olmadığını içeridekilere hatırlatıyordu.

"Kızım, güzel yavrum ne olur aç şu kapıyı yalvarırım kızım lütfen. Ba-bak söz veriyorum hiçbir şey olmayacak."

Çilingirin geldiğinin söylenmesiyle kadın geri çekti bitkin bedenini. Ama artık çok geç olduğu, kapı açılmadan yüzlerine vurulmuştu. Kapının altından gelen yoğun dumanın ortasında duran iki kişi için ise artık çok geçti.

                •°•°•°•°•°•°•°•°•°•°

Büyük bir yangın. Uzaktan gelen itfaiye ve ambulans sesleri hastahanedeki kargaşaya etki etmiyordu. Aksine sanki seslerden nerede olduğunu anlamışlar gibi bütün gözler uzaklara telaşla bakıyordu. Tüm akıl hastaları bahçeye çıkartılmış adını dahi anmanın ironik olacağı biçimde 'kontrolü' ele alma peşinde olan tüm hastahane personeli oradan oraya koşuşturup duruyordu. Ne üç yüz on sekiz numaralı odadaki cesetlerle ne de o cesetlerin başında ağlayan Hale Hanım umurlarındaydı.

Hale Hanım gittikçe daha kötü olduğunu hissediyor ama ağlamaktan ve eski anıları yeniden yaşamaktan başka elinden hiçbir şey gelmiyordu. Oysa o, o kadar umutluydu ki. Biricik kızı yeniden iyileşecek, ailesine evine dönecekti. Belki ileride aşık olduğu adamla evlenecekti. Hale Hanım torunlarını sevecekti. Tüm bunların hayâliyle tutunmuştu hayata.

Ama olmadı. Birtanecik kızı bu sefer gerçekten başarmıştı. Gitmişti işte. Bırakmıştı annesini. Ömrü boyunca hiç inanmamıştı annesinin onu ne kadar çok sevdiğine. Hep kaçmıştı. Oysa bir çare var deseydi doktorlar hiç düşünmeden sererdi tüm mal varlığını önlerine. Deselerdi senin ruhunla iyileşecek kızın, onlar daha cümlesini tamamlamadan kurban ederdi ruhunu kızı için. Anneydi o. Tek sanise düşünse şüphe duyardı anneliğinden. Ama bulamamışlardı işte çaresini, kayıp gitmişti kızı ellerinden. Kim bilir neler düşünmüştü bal ırmağı son zamanlarında.

Kanı çekilmiş kukladan farksız olan ellerini daha bedeni soğumamış kızının saçlarında gezdirdi. Küçükken özenle taradığı, tek bir teline kıyamadığı saçlarına. Derin bir soluk almaya çalıştı. Titrek derin bir nefes ciğerlerini doldururken yanmış insan eti kokusu tüm odayı sarmıştı. Yangın başka odada kalmasına karşın bedenlerden yükselen koku insanın psikolojisini bile bozacak durumdaydı. Hele bir anne nasıl dayanırdı böyle bir görüntüye.

Hale Hanım yerinden kalkmaya zorladı kendini. Hiç gücü kalmamıştı. Son bir gayretle bunu kızına borçlu olduğunu düşünmüştü. Hızlıca etrafı tarafı. Koşuşturmada yere düşen malzeme kabının içindeki makasa doğru gitti. Bunu kızına borçluydu. Hiç değilse ruhu huzur bulacaktı. Makası aldığı gibi yeniden eski yerine oturdu. Çantasından çıkardığı kenarında kızının ve kendisinin baş harfleri yazan beyaz bezi önüne serdi. Simsiyah upuzun olan saçlardan birkaç tutam kalmıştı sadece. Bu görüntü daha fazla üzerken yaşlar birer birer intihar ediyorlardı. Her bir damla kızının saçlarına düşerken o da geriye kalan saçları tek tek kesti. Tamamen işi bittiğinde simsiyah kömür gibi olan alnına büyük, uzun bir öpücük bıraktı. Bahar gibi kokardı kızı ama artık bahar kokusu gitmişti. Artık hep kıştı Hale Hanım için. Hep soğuktu artık bu dünya ona. Bir damla yaş kızının göz kapaklarına düşerken aynı anda kızından da bir damla yaş düştüğüne yemin edebilirdi.

VEYLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin