Dreamcatcher - BEcause
Zorlu bir başlangıç ve kolay bir devam edişin ardından bu dolunay gününü de atlatmayı başarmıştık.
Okula gittiğimizde Soobin yanıma gelmedi. Bana sadece ufak bir bakış atarak sınıfa gitti. Benimle konuşmak istemiyor gibiydi ve ben nedenini tahmin edebiliyordum.
Soobin'e zaman vererek umursamamaya çalışarak bizimkilerin yanına gittik. Bugün tam kadroyduk. Allen, Gahyeon, Chan, Doyeon ve ben, Soobin de her zamanki yerinde oturuyordu. Chaeyoung ise daha ortalıkta yoktu. Bu da zaten umurumda asla olmayacak bir şeydi. Zaten ders için gelen hocamız beni gerçekliğe döndürmüştü. İçimden bir ses bir an önce Soobin ile konuşmamı söylüyordu.
"Biliyorsunuz arkadaşlar, dönem yeni başladı ve sizin yapmanız gereken ilk projeleriniz verildi. Hepinizden okunmaya değer ve daha önce kimsenin yapmadığı bir haber yapmanızı istiyorum. Bu sıradan bir makale de olabilir, gerçek olduğunu düşündüğünüz ve deney yaptığınız bir deneyim de olabilir. Sonunda ise sınıfımızın gazetesinde yayınlayacağız. Soobin benimle gel."
Herkes Bay Park'ı onaylayan sesler çıkardığında Soobin ile birlikte sınıftan çıktılar. Bu adam neden böyle?
Soobin yarım saat sonra sınıfa geri döndü. Bay Park ile ne konuştuğunu deli gibi merak etsem de önceliğim çok daha farklı.
Bizimkilerle olan konuşmamızı sonlandırıp Soobin'in yanına gittim.
"Biraz konuşabilir miyiz?" diye sordum. Ne kadar ona her şeyi anlatmaya korksam da buna mecburdum.
"Ne istiyorsun?" dedi defterini ve kalemini bırakıp bana bakmaya başlamıştı. Sinirli ve korkmuş görünüyordu.
"Konuşmak istiyorum sadece Soobin."
Derin bir iç çekerek yerinden kalktı ve merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. Arkasından ben de hızlıca koşmaya başladım. Düşmek üzere olmamı ve bütün sınıfın bana gülmesini umursamayarak dengemi topladım ve koşmaya devam ettim. Sınıftan ne çabuk çıkmıştı öyle.
Bir şekilde ona yetişip kolundan tutarak kendime çekmeyi başarmıştım ama bayağı zor olmuştu. Sonuçta benden uzun. Ne kadar zayıfta olsa onu hareket ettirmek zor. Neyse.
"Soobin niye yüzüme bile bakmıyorsun?"
"Ne istiyorsun Yeonjun? Ne istiyorsun benden, kan mı?" Son kısmı fısıldayarak söylemişti.
"Ne dediğini sanıyorsun Soobin? Dün beni o halde gördüğün için mi bu tavrın? Benim vahşi olduğumu ve her dolunayda böyle olduğumu düşündüğün için mi yoksa? Belki de korkuyorsundur ama sana bir şey söyleyeyim mi? Sen çok yanlış anlamışsın. Ben dün seninle vakit geçirirken saatimizi kaçırmak üzereydik ve arkadaşlarım, başta Chan hyung, riske girmeyip bizi burada bırakıp gittiler. Ben ise eve saat gelmeden yetişebilmek için koşmak zorundaydım. Senin kolyemi nerede bulup, getirdiğini ise bilmiyorum. Dün beni o şekilde görmenin sebebi ise kolyemi kaybettiğim içindi. Sana anlatmadığım şey şu. Biz vampirlerin ilk günden itibaren sahip olduğumuz kolyeyi kaybettiğim içindi. O benim vahşileşmemi önlüyor. Onu keybettiğimde ne hale geldiğime şahit oldun. Sana bunu anlatacaktım ama anlatamadım. Cesaret edemedim. Bu yüzden bana kızıyorsan buyur. Umurumda bile değil." diyerek sınıfa geri girdim.
Bu yaptığından dolayı ona sinirliyim. Her ne kadar korkmuş olsa da ben kolyemi onunla kaldığım ve eve geç kaldığım için kaybettim. Bulup bana geri getirmesi ise onu affetmem için bir sebep değil bence. Ben ona güvendim ve her şeyi anlattım. Korktuğum ve görmemesini istediğim yüzümü gördüğü için ne kadar sinirli ve mutsuz da olsam haksız değildim.
"İyi misin Junie?" diye sordu Doyeon.
Kafamı sağa sola sallarken ağlamaya başlamıştım. Bunun da sebebi sinirdi.
"Hey! İyi misin?" diye sordu arkamda ve önümde oturan arkadaşlarım.
Hiçbir soruya ve bakışlara cevap vermeden çantamı aldığım gibi sınıftan çıkmıştım. Soobin ise hâlâ bıraktığım yerde duruyordu. Beni ağlarken görmesiyle çöktüğü yerden kalkmış ve arkamdan gelmeye başlamıştı.
"Yeonjun iyi misin?" diye sordu kolumdan tutarak.
"Değilim tamam mı? Lanet olsun! İyi falan değilim! Suçum olmadığı halde suçlanmaktan ve sürekli üstüme gelinmesinden bıktım. Hayatımda ilk defa sevdiğim birisi oldu ve bana kontrolüm altında gerçekleşmeyen şeyler yüzünden tavır yapıyor. Evde annem ve babam yüzünden yeterince baskı görmüyormuşum gibi bir de sen bana tavır yapıyorsun. Böyle olmayı ben istemedim. Kolyemi kaybetmeyi ve o hale gelmeyi ben istemedim!"
"Yeonjun özür dilerim. Ben sadece akıl edemedim. Ben sadece salaklık yaptım. Ben senin durumunu ve buna istemediğin halde zorunda olduğunu unuttum. Ben çok salağım. senden çok özür dilerim. Seni çok seviyorum. Beni affeder misin?"
Olduğum yerde cevap vermeden ağlamaya başlamıştım. Bu seferki sadece gözyaşı değildi. Hıçkırmaya başlamıştım. Beni kendine çekerek sarıldığında kafamı omzuna yerleştirerek ağlamaya devam ettim. Bana sarılıp, kulağıma fısıldaması beni rahatlatmaya başlamıştı.
"Tamam bebeğim. Özür dilerim. Çok özür dilerim. Ben sana öyle davranmak istememiştim. Ben seni kırmak istememiştim. Ben sadece korktum. Seni öyle görünce ben sadece korktum. Beni affeder misin bebeğim?"
"Sana kızamam." dedim burnumu çekerek ve ona tekrar sarıldım. Bana geri sarıldığında boynuma öpücüklerini kondurarak "Seni seviyorum." diye fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bloody Hell // Yeonbin
FanfictionGökyüzündeki mavi dolunay çok güzel görünüyor. Tıpkı yirmi bir sene önceki gibi. O gün daha bir aylıkmışım ama yaşadıklarım her şeyi hatırlamama yetiyor. -Yeonbin Yan shipler- Bbangnyu/Seongjoong