Bazı Küçük Sorunlar

55 5 0
                                    

(G)I-DLE - HWAA

"Yeonjun! Hadi uyan!" 

Başımda aynı anda bana seslenen kardeşlerimi umursamadan uyumaya devam etmek istiyordum ama bağırışlar hiç yardımcı olmuyordu. Yine ne yapacaktık acaba?

"Ne? Daha hava bile aydınlanmamış. Ne işimiz var bu satte?" diye söylenerek yataktan kalktım. 

"Sence? Hadi Chan hyungun yanına." 

Chanhee hyugun dediği şeye göz devirip kafamı yastığa geri koydum. Çok zeki abilerim kimse uyanmadan gidip gelmek istiyorlardı anlaşılan.

"Bakın şimdiden söylüyorum. Olurda annemler o ikisinin burada ne işleri olduğunu sorarsa ben hiçbir şey bilmiyorum. Kendiniz çözün sorununuzu." 

"Tamam ya. Senden bir şey isteyende suç." Söylenerek üstünü değiştiren Chanhee hyunguma bakıp gülmeye başlamıştım. 

"Güleceğine kalksana. Senin yüzünden yakalanacağız." 

"Tamam." dedim Hwa hyunga ve yatağımdan kalkıp hazırlanmaya başladım. Daha doğrusu üzerime eşofmanımı ve ceketimi geçirip odadan çıkmıştım. 

-

Yaklaşık on dakikalık bir yürüyüşün ardından Chan hyungun evine gelmiştik. "Bu arada saat kaç?" diye sordum esneyerek. 

"Dört buçuk." dedi Doyeon. Dediği şeye derin bir iç çekip gözlerimi devirerek Chan hyungun kapısını çaldım. 

Kapı açılır açılmaz Chan hyung yakamdan tutup beni içeriye çekmişti. Uykum bu hareketle açılmıştı ve erken saatlerde çalışmaya alışık olmayan beynim ne olduğunu kavramaya çalışıyordu. 

"Sen yine ne yaptın, seni küçük serseri?!"

Açıkçası daha ne olduğunu çözemediğim için çok da tepki verememiştim. Doyeon beni korumak için yanıma geldiğinde "Hyung Yeonjun'u bıraksana. Bir şey yapmadı o. Halini görmüyor musun? Ayakta uyuyor çocuk." 

"Sen karışma! Bana bak çocuk! Bıktım artık senin bu salak saçma hatalarından. Çok ciddiyim en ufak başka bir hatanda seni biti-" 

"Hyung! Bırak artık! Konu o değil, biziz!" diye bağırdı Chanhee hyungum. Beni korumayı herhalde ben dayak yiyince yapacaktı. Neyse. 

"Ne?" 

"Duydun işte hyung. Yeonjun'un hiçbir suçu yok. Bu sefer sorunu olan biziz." Bu sefer konuşan Hwa hyungtu. 

"Ya hyung bırak artık yakamı." dedim uykulu sesimle. Bizi salona geçip oturttuğunda Chan hyung bütün dikkatiyle onları dinlemeye başlamıştı. Yani sanırım. Ben çok da hatırlamıyorum yarı uyur yarı uyanık bir şekilde dinlediğim için. 

Doyeon beni dürtükleyip "Junie, kalksana. Eve gidince ne söylediğini soracaksın sonra." dedi. O kadar haklıydı ki ama aynı zamanda da çok uykum vardı yani. Hiçbir zaman yorgunluk hissetmeyen ben neden bu kadar uykuluydum. 

-

"Yani Yeonjun ve Doyeon gibi olmayacaklar mı?" diye sordu Chanhee hyung. 

"Hayır. Onlar artık yeterince büyükler. Onların saldırgan olmasını sağlayacak bir şey yok. Ayrıca bu konu hakkında size o kadar kızgınım ki. Hayır yani bir insanla sevgili olmanız yetmiyormuş gibi bir de onları vampir yapmışsınız."  

"Var ya aynısını ben yapsam burada az önceki gibi döversin beni." 

"Sus seni de biliyoruz. Sanki yok senin sevgilin. Hatta ilk sevgilisi olan sensin. Niye boş boş konşuyorsun? Aranızda en temizimiz net Doyeon'dur." 

"Sanki sadece benim sevgilim var. Görürüz seni de." diye yanıtladığımda sinirler iyice gerilmişti. 

"Ben bıktım hep en iyi olmaktan. Değilim işte. Benim de bir konuda yaptığım kötü bir şey var. İki senedir içimde tutmaktan bıktım." 

"Doyeon sen iyi misin?" 

"Hayır Chan oppa. İki senedir benim de sevgilim var. Beni sürekli iyiymişim gibi ya da herkese örnek oluyormuşum gibi davranma." 

"Bir dakika ne? Sen ciddi misin şu an? Yoksa sadece kardeşin azarlandı diye mi?" 

"Hayır. Onun da katkısı var ama çoğunlukla hayır. Ben sadece bir kez olsun iyi biriymiş gibi görünmek istemiyorum. Herkes gibi ben de hata yapabiliyorum. Vernon ise asla yaptığım bir hata değildi. Ona vampir olduğumu söyleyeli iki sene oldu ve bak, her şey hâlâ normal." 

Herkesin yaptığı konuşmadan sonra Chan hyung giderek sessizleşmişti. "Tamam, haklısın." diyerek sarıldılar. Aslında bu çok tatlıydı.  

 Onları görmezden gelerek telefonumu elime aldım. Saat hâlâ çok erkendi. 

"Konuşma düşündüğümden hızlı oldu. Saat beşe geliyor. Artık gidebilir miyiz?" diyerek mızmızlanmaya başlamıştım. Eve geldiğimde saat on ikiyi geçiyordu ve bir de abilerim mükemmel hikayesini dinlemiştim. Uykuya hazırlanma sürecim ise yeterince uzun sürmüştü. Yani yaklaşık üç buçuk dört saat uyumuştum ve asla yetmemişti. Yarın okulum da var. 

"Tamam hadi gidelim." dedi Seonghwa hyung ve bir kolunu omzuma attı. 

"Sen niye bu kadar uykulusun ve özür dilerim." Bu dediğiyle kafamı önemli değil anlamında salladım. Tabii bir yandan da esniyordum. "Uykulu olma konusuna gelirsek. Soobin'le buluşmadan eve geldiğimde saat on ikiyi geçiyordu. Eve gittiğimde bir de hyunglarımla konuştum ve uyuduğumda saat- Ağh! Neyse. Üç buçuk dört saat uyudum ve ç-" 

"Evet anladım çok yorgunsun." 

"Evet Chan hyung. Bu arada araba, çiçekler ve mükemmel notun için teşekkürker." 

"Önemli değil. Hadi gidin artık. Arabayla iki dakikada gitmek ister misiniz?" Dediği şeye büyük bir istekle kafamı sallayıp bana sarılan Hwa hyunguma sarıldım. "Tamam hadi gidelim."

-

Yerimden doğrulup etrafıma bakındığımda odada kimse yoktu. Saate baktığımda çoktan dokuz olduğunu gördüm. Kimine göre erken bir saat de olsa bana göre oldukça geçti. 

Yatağımdan hızlıca kalkıp banyoya yürüdüm. Biraz oyalandıktan sonra uyku sersemi halimle salona gittiğimde hyunglarım sevgilileriyle ilgileniyordu ve Doyeon televizyon izlemekle meşguldü. 

"Günaydın." dedim normal bir ses tonuyla. Tam bu sırada kardeşlerime Soobin'in makalesinden bahsetmediğim gelmişti ama bunu sonra da yapabilirdim. 

"Günaydın Yeo..." 

"Yeonjun." diyerek sözünü tamamlamıştım Hongjoong hyungun. Salondakilerle de selamlaştıktan sonra Doyeon'un yanına geçip oturdum. 

"Yine salon erkek doldu." diye fısıldadı kulağıma. Dediği şeyle kıkırdayarak ona Soobin'in projesinden bahsettim. 

"Ne yapacak peki?" 

Kafamı 'bilmiyorum' dermiş gibi salladığımda herkese dönüp "Annemler nerde?" diye sordum. Sabahtan beri bizi hiç takmamış olan hyunglarımın sonunda dikkatini çekmiştim. 

"Daha kalkmadılar sanırım." dedi Doyeon onlar yerine. Salon gereğinden fazla kalabalıktı ve birkaç dakika sonra annemlerin salona gelmesiyle iyice dolmuştu. Hongjoong ve Yonghoon'u görmeyi beklemedikleri için şaşırdıkları suratlarından belliydi. 

"Günaydın?" Onlara gülümseyerek cevap verdim ama tek gülümseyen benmişim gibi duruyordu. Suratım yavaş yavaş düşmüştü.

"Arkadaşlarınız kim ve bizim niye bu durumdan haberimiz yok?" diye sordu annem. 

"Aşkım ailene söylediğini söylemiştin." Yonghoon son noktayı koymuştu. 

"Aş-kım? Oğlum bir açıklama borçlusunuz." Annem bugün çok ciddiydi. 

Hyunglarım birbirine bakarken ben de Doyeon'a bakmıştım. O da benim gibi gülmesini tutmaya çalılşıyordu. 

"Chanhee ve Seonghwa dışında herkes yukarı." dedi ciddi bir sesle. Ben bile korkmuştum. 

Bloody Hell // YeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin