yirmi'

1K 136 17
                                    

Jungkook, ona hazırladığım metni okuyordu sesli bir şekilde. Hem telaffuzunu kontrol ediyordum hem de bilmediği kelimeleri soruyordu bana. Korece ona öyle yakışıyordu ki sabaha kadar dinlemek isterdim. Söyleyemediği kelimeler çok komik geliyordu bana, bazen aşırı ciddi bir şekilde soru soruyordu, varımı yoğumu dökmek istiyordum önüne. O bıcır bıcır okumasına devam ederken öylece elime yaslanmış, onu dinliyordum.

"Çocuklar, ben çıkıyorum. Kookie, tatlım bu geceki programım hala belli değil. Gelmezsem seni haberdar ederim. Ah, geç kaldım. Taehyung, görüşürüz bebeğim." Annesi öyle hızlı geçmişti ki salondan, yalnızca kapıdan çıkarken hoşça kal diyebilmiştim. Mimi gidince, Jungkook da kağıdı bırakıp arkasına yaslandı. Saate baktım, birazdan hava kararırdı.

"Of, lütfen acı bana. Biraz dinleneyim."

"Olur bebeğim." Gözlerini yumup başını salladı aşağı yukarı ve sonra ayağa kalktı.

"Dilim damağım kurudu resmen, kahve içersin değil mi?" Ben de yerimden kalkıp onu onayladım. O hemen kahve makinesinin başına geçti, ben de kenardan onu izleme işime devam ettim.

"İnsanın ana dilini bilmemesi çok kötüymüş. Bir sürü eksiğim var daha, neyse ki öğretmenim bir harika." Gülümsedim. O bir şarkı mırıldanmaya başlarken telefonum çaldı, arayan babamdı. İçeri geçip telefonu açtım.

"Alo, Taehyungie, nasılsın?"

"İyiyim baba, her şey yolunda. Sen nasılsın, annem nasıl?" Onları çok özlemiştim, uzun zamandır aramayı aksatıyordum.

"Taehyungie, buradayım ben de. Doğru bir saatte aradık, değil mi?"

"Evet, anne. Müsaitim zaten, sağlığınız iyi mi?"

"Oh, bizi dert etme. Burada her şey yolunda. Sen kendine dikkat et, Kore yemeği yemeyi ihmal etme." Annemin bu dediği beni gülümsetmişti. Jungkook'un yatağına oturup öyle konuşmaya devam ettim.

"Ben iyiyim, bir sıkıntı yok."

"Anlat bakalım, hayatında neler oluyor?" Hayatımda bir sürü şey olmuştu son zamanlarda fakat bunu böyle ani bir telefon görüşmesinde anlatabileceğimi sanmıyordum.

"Her şey aynı, değişen pek bir şey yok. İşe gidip geliyorum." Cümlemi bitirdiğimde Jungkook kapıda belirdi, elindeki iki kupa kahveyle. Gülümsüyordu, öylece bakıyordu. Kırıldığını anlamıştım.

"Baba, şimdi kapatmam gerek. Uygun bir zamanda sizi geri arayacağım, bol bol konuşuruz. Kendinize çok dikkat edin."

"Tamam, Taehyungie. Seni seviyoruz, aramanı bekleyeceğiz."

Jungkook, kahveleri sehpaya bırakıp kanepeye oturmuştu. Dizlerini kendine çekmiş, öylece tırnakları ile oynuyordu. Gidip yanına oturdum ve omzuna yattım.

"Ne yapmak istersin?"

"Dün seninle olan bir fotoğrafımı attım babama. Bizi Kanada'ya davet ettiğini söyledi. Hemen değil tabi, bir gün gideriz belki." Tüm bunları söylerken hala tırnaklarına bakıyordu, oysa o güzel gözlerini bana çevirmesini çok isterdim. Ellerini tuttum, oturuşunu bozup hafif yan döndü. Uzanıp bir güzel öptüm ellerini, parmaklarını.

"Gideriz tabi."

"Annem çok seviyor. Babam da öyle dediğinde bir an ikimizin Kore'ye gittiğini düşündüm. Senin aileni, büyüdüğün yeri görürüm. Bana ilkokulunu gösterirsin, birlikte sokak yemekleri yeriz. Bilmiyorum, böyle şeyler hayal ettim." Bir şey demedim çünkü diyecek bir şeyim yoktu. Tüm bunları ben de düşünüyordum, oldukça hem de. Fakat nasıl yapacağımı bilmiyordum. Onun gibi laf arasında benim erkek arkadaşım var, diyemezdim. Bu benim için o kadar da kolay değildi çünkü.

"Ama belli ki bunların hiçbiri olmayacak."

"Jungkook..."

"Taehyung, benimle bir ilişkiye başlamak isteyen sendin. Peşimden koştun, beni kendine aşık ettin. Şimdi tüm bunları iki üç gün yaşayacakmışız gibi davranamazsın." Gözlerini bana çevirdi. Hala ellerimi tutuyor, hala aynı aşkla bakıyordu. Fakat kırılmıştı, yüzü buruktu ve tüm bunların sebebi bendim. Kendimden nefret ettim.

"Asla bunu düşünmedim, Jungkook. Ben seninle uzun yıllarımız olsun istiyorum."

"Ben o uzun yılları köşe bucak kaçarak yaşayamam, bunu yapamam." Haklıydı, bunu ondan isteyemezdim. Ne desem boştu. O, böyle biri değildi çünkü. Hayatını doya doya yaşar, ne yapmak isterse onu yapardı. Uzanıp öptü beni derince. Uzaklaşmasını hiç istemiyordum. Onunla tüm bunları yaşadıktan sonra onsuz bir hayata sahip olmak istemiyordum hiç.

"Beni sevdiğini biliyorum. Fakat lütfen, Taehyung, bunu bir sır gibi saklama. Böyle bir şeyi ikimiz de hak etmiyoruz." Başımı salladım sadece, sonra da sıkıca sarıldım. Bu meseleyi halletmem gerekiyordu.

Orada, kanepede bir süre de sarmaş dolaş oturduk. Kahveler soğumuştu, masadaki çalıştığımız defterler, kitaplar öylece duruyordu. Sadece sarılıyordum, elimden şimdilik başka bir şey gelmiyordu. Hava çoktan kararmıştı, karanlıkta Jungkook'un kokusu ile mayışmıştım. Ona minnettardım. Kalbinin çok kırıldığını biliyordum ama buna rağmen dibimden ayrılmamıştı. Asla içine atmıyordu, üzülse de sevinse de paylaşıyordu her şeyini. Onu hak etmek zorundaydım. Dediği her şeyde haklıydı, bu böyle olmazdı.

"Seni çok seviyorum. Nasıl oldu da sana sahip oldum bilmiyorum, bu büyük bir şans benim için. Seni kaybedemem, Jungkook. Yapamam bunu." İyice boynuna girdim, kollarımı daha çok sardım beline. Ben böyle yaptıkça saçlarımı okşadı ve öptü ama bir şey demedi. O böyle sessiz kaldıkça içim parçalanıyordu oysa. Biraz uzanıp dudağını öptüm kısaca. Ben çekilince bir kez de o öptü ve beni kendine iyice çekip uzanmamızı sağladı. Gözlerimi yumdum. Çok üzgün hissediyordum kendimi.

"Ben senden bir şeyleri anında beklemiyorum, Taehyung. Yalnızca düşüncelerimi söylüyorum. Bunlar sonucu ne yapacağın sana kalmış." Başımı salladım o saçlarımla oynarken.

"Senin bu sıcaklığın, teninin, saçlarının bu hissi benim için ne kadar değerli bir bilsen. Bunu kaybetmeyelim. Madem sen de istemiyorsun, lütfen bu hissi kaybetmeyelim." Neredeyse ağlayacaktım ama yapmadım bunu. O bu kadar haklıyken kendimi daha da düşürmek istemedim. Bunun yerine uzanıp onu doyasıya öptüm. Üzerinde daha rahat olmak için bacaklarımı iki yanına açtım. Yanaklarımdaki elleri, yüzüme çarpan nefesi beni daha da üzüyordu. Beni öptükçe kıvranıyordum. Beni öptükçe, yüzüme bir yumruk yiyordum sanki. Onu sevmek ve onu hak etmek çok farklı şeylerdi.

Biraz sonra durdum, uzaklaşmadan. Sarı saçlarını okşamaya, yüzüne öpücükler kondurmaya devam ettim.

"Bu akşam seninle kalabilir miyim? Böyleyken gitmek istemiyorum." Son kez öptü beni ve biraz ayağa kalktı başını sallayarak.

"Olur. Acıktım, yemek yiyelim."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
güneşin yüreğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin