ondört'

1.6K 190 57
                                    

Jungkook ile sevgiliydik. Vay canına, bu cümlenin varlığı bile beni öyle heyecanlandırıyordu ki kendimi zapt etmek için türlü şeyler bulmaya başlamıştım. Jungkook'un yanında ona çok bakmamaya uğraşıyordum, zira yüzü cennetten bir parça gibiydi ve baktıkça bakasım, gözlerinden ayrılmayasım geliyordu. Bana yaklaştıkça, beni öptükçe başım dönüyordu. Bazen aklıma çok tehlikeli şeyler geliyordu, onları def etmek için de konuyu değiştiriyor ya da direkt Jungkook'a sarılıyordum. Ona sarılmak, varlığını hissetmek beni gerçek dünyadan alıkoyuyordu. Onu çok seviyordum ve Jungkook ile sevgiliydik. 

Geçen hafta yaşananlardan sonra belki de neredeyse her gün, bir şekilde, az da olsa görüşmüştük. Dayanamayıp nerede olduğunu soruyor, işi varsa da yalnızca onu görüp gidiyordum. Yoğun olduğum bir gün kahve alıp gelmiş, eve de beni o bırakmıştı. Tekrar onunla uyumayı çok istiyordum fakat bir türlü fırsat olmamıştı. Yine de uçuyor gibiydim. Hayatımın en güzel anlarıydı bunlar.

Çantamı topluyordum ki telefonum çaldı.

"Alo?"

"Tanrım, öyle bir trafiğe takıldım ki kırmızı ışık beklerken yeşil yandı ve yine kırmızı ışıktayım. Ah!" Kısaca güldüm. Öyle doğaldı ki artık bu hallerini gördükçe kalbim daha da içine almak istiyordu onu.

"Beklemek zorundasın demek ki, bebeğim."

"Neyse, seni zaten bunun için aramadım. Akşam için kamp yapmaya ne dersin?" Telefonu diğer elime alıp çantamı taktım.

"Kamp mı?"

"Evet. Kumsala gideriz, güzel bir yer biliyorum. Bir çadır ve birkaç içecek. Güzel olmaz mı?" Düşündüm. Yarın pek bir işim yok gibiydi. Dediklerini düşündükçe de heyecanlanıyordum.

"Olur, çok güzel olur. Yapalım." Birkaç şey dedikten sonra kapattı. Onun bugün çekimi olduğunu biliyordum, ona yetişmeye uğraşıyordu. Dediği saate kadar hazırlanıp onu almaya gidecektim. Söylediğine göre hiçbir şey getirmeyecekmişim, her şeyi o ayarlayacakmış.

Eve uğrayıp duş aldım. İçimi bir heyecan kaplıyordu. Arabayı sürdükçe, bu geceyi düşünüyor ve kalp ritmimin hızlandığını hissediyordum. Çoktan ajansın önüne gelmiştim ve ellerimin titrediğine yemin edebilirdim. Jungkook kapıdan çıkıp, yanıma oturup, bir merhaba öpücüğü verene kadar düşüncelerimle boğuşuyordum.

"Bir mail göndermem gerek, bebeğim. Sonra ben geçeceğim direksiyona, yol tarifinde kötüyümdür."

"Sen nasıl istersen." Yolda dediği gibi bir yerde durup yer değiştirdik. Yanında getirdiği koca iki çanta merak uyandırıyordu bende. Yine de bu akşamın güzel geçeceğini biliyordum. Jungkook yanımda, kıkır kıkır gülerken ve şarkılara eşlik ederken, durup yanağımı okşarken ondan başka bir şey düşünemezdim elbette.

Bir yarım saatlik yoldan sonra çok güzel bir kumsala vardık. Hava kararmıştı, çantalarımızı alıp ilerledik. O bir yerden sonra elindeki her şeyi bırakıp okyanusa doğru koşturdu. Çığlık atıyor, beni de yanına çağırıyordu. Dediğini yapıp ben de koştum.

"Şimdiden öyle rahatladım ki! Bu gece hiç uyumayalım, Taehyung." Yaklaşıp sırtından sarıldım, anında başını geriye yaslamıştı. Söylediği gibiydi, Jungkook ve böyle güzel bir yer birleşince içim huzurla dolmuştu hemen. Dönüp beni ellerimden suya doğru çekti. Öyle güzel gülüyordu ki nerede olursak olalım, etrafa bakmak yerine onu izlemeyi tercih ederdim. Beni ıslatıp kaçtı, koşarken suya düşecek gibi oldu. Çok eğleniyordu, çok mutluydu ve bu benim için paha biçilemez bir şeydi.

En sonunda onu yakalayıp kollarımla sıkıştırdım. Hala deli gibi gülüyordu. Bana döndüğünde kahkahası dursa da gülüşü eksilmemişti. Saçlarını geriye tarayıp ellerimi iki yanağına koydum.

güneşin yüreğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin