otuzbeş'

862 99 5
                                    

Yağmurlu bir gündü, yayınevini böyle günlerde hiç sevmezdim. Zaten basık olan havası böyle zamanlarda daha da çekilmez olurdu. İşin aksi gibi Boston'dan döndüğümüzden beri Jungkook'u da görememiştim. İşleri yoğundu, çekimden çekime gidiyor oradan da ajansla ilgileniyordu. Annesi İngiltere'deki bir defileye davet almıştı. İşler yoğun olduğu ve böyle bir durumda Jungkook'u yalnız bırakmak istemediği için gitmeyi düşünmemişti ama Jungkook öyle bir ısrar etmişti ki kadın ilk uçuşa bilet aldı. Onun değer verdiği insanlara olan inancı ve desteğine hayrandım.

İlişkimizi açıkladığımız videoyu yayınlandıktan sonra da bir sürü şey olmuştu, olumlu veya olumsuz. Babası aramış, bunu zıplaya zıplaya anlatmıştı. Annesi ikimiz için şampanya patlatmıştı. Instagram hesabıma birden yüzlerce insan istek atmıştı. Bir ara Jungkook hesabımı açmamı söylemişti ama bu benim için erkendi. Her ne kadar açıklamayı ben önermiş olsam da hala biraz özel alana ihtiyacım vardı. Olan biteni merak eden Jungkook'tan öğrenebilirdi ne de olsa.

Bu akşam için Carol davet etmişti. Onlarla da uzun zamandır vakit geçirememiştik. Güzel bir akşam yemeği yer, bir iki kadeh bir şeyler içer ve sonra sevgilimi alıp evimize gider, mükemmel bir uyku çekerdik.

Üşüdüğüm için ve gün içinde yeterince kahve tükettiğimden tekrar kahve alamadığım için kendime sıcak çikolata yapmıştım. Ama bu paketli olan şeyler hep fazla şekerli oluyordu, beni ısıtmak yerine midemi bulandırmıştı. Bardağı lavaboya dökerken telefonum çaldı.

"Bebeğim, ben birazdan çıkıyorum. Gelip alayım mı seni?" Arabamla gelmiştim ama bunu dert edinmedim hiç.

"Olur, toparlanırım ben de sen gelene dek."

"Yarınki randevu hala geçerli mi?" Nihayet ikimizin de beğendiği ve konum olarak da ikimize uyan bir daire bulabilmiştik. Fiyatı bir tık fazla olsa da sorun olacağını sanmıyordum. Fotoğraflardan sıcak, ferah bir yere benziyordu ve yarın emlakçı ile evi gezecektik. Bunun için heyecanlıydım, öncesinde gezdiğimiz evler biraz da olsa umudumuzu yitirmemize sebep olmuştu.

"Evet. Umarım bu ev olur."

"Umarım. Neyse, gelince ararım seni. Çabucak çıkmam gerek. Öptüm!"

Yarım saat olmamıştı ki Jungkook geldiğine dair mesaj atmıştı. Hemen çıkıp arabay bindim, biz yoldayken yağmur başlamıştı. Geç kalmak istemezdik çünkü Carol bu tarz meselelerde oldukça dakikti. Bir dakikanın bile acısını çıkartırdı.

"Merhaba! Malikanemize hoş geldiniz!" Elbette ki ondan böyle coşkulu bir karşılama bekliyordum. Kollarını iki yana açıp önce Jungkook'a sarıldı. İkisini görenler çocukluktan beri yakınlar sanırdı doğrusu.

"N'aber dostum?" Nathan'a selam verdiğim an yerde gezinen bir şey olduğunu fark ettim, bir köpek."

"Tanrım, bu da kim böyle? Merhaba!" Jungkook anında köpeği kucaklayıp sevmeye başladı. Küçükken onun da bir köpeği olduğunu anlatmıştı bir ara. Hayvanları seviyordu.

"Çok tatlı, değil mi? Şantiye şefinin köpeği yavrulamış, bir tanesini kaptım hemen. İsmi Daisy."

"Merhaba Daisy." 

Masaya geçtiğimizde yemekleri Carol'ın yapmadığına adım gibi emindim. O yalnızca mikrodalgada ısıtılacak yemekleri yapabilirdi. Nathan'ın da mutfak marifetlerini biliyordum az çok, önümdeki yemekler pek güven vermiyordu bu yüzden. Bunun üzerinde fazla düşünmemeye karar verip şaraptan bir yudum aldım. Yemek sonrası hepimiz balkona yayılmıştık.

"Aslında ev için hala birkaç fikrim var. Balkonu yenilemek istiyorum mesela ve banyo tezgahını. Nathan hiç yardımcı olmuyor."

"Banyo tezgahını değişsek de değişmesek de aynı işlevi görecek." İkisinin atışmaları devam ediyordu ki Jungkook'un telefonunun çaldığını duydum. İçeri, almaya gittiğimde o da peşimden geldi. Arayan babasıydı.

güneşin yüreğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin