otuziki'

879 110 13
                                    

"Carol, bağırma! Ben seni duyuyorum zaten."

"Ne?" Saat öğlen on ikiyi geliyordu ve Carol ile Nathan görüntülü aramıştı. Venedik'teydiler ama hem sürekli hareket ettikleri için hem de etraf kalabalık olduğu için berbat bir konuşma oluyordu. Jeongguk duştaydı, yeni uyanmamıştık ama biraz tembellik yapmıştık. Ben kahvaltıyı hazırlarken birden Carol aramıştı ve şimdi onunla konuşmak için neredeyse can çekişiyordum.

"Bak, gondolları görüyor musun? Biz de bineceğiz birazdan. Bebeğim, Taehyung'a poz ver!" O kadar yüksek sesle konuşuyordu ki başım ağrımıştı. Biraz sonra Jeongguk banyodan çıktı. Onu görünce Carol'ın çığlıkları daha da arttı. Neyse ki gondol sırası geldiği için kapattılar ve bu işkence sona erdi.

Birkaç saat önce yayınevine gelmeyeceğime dair mesaj atmıştım, bugünü Jeongguk ile geçirme gibi bir hayalim vardı ama olmayacak gibiydi. Kahvesini döktüğümden beri telefonla konuşuyordu, haliyle soğumuştu. Ben de yemeyi bırakıp onu izledim biraz. İş hakkında konuşunca böyle gözüküyordu. İstemsizce kaşlarını çatıyor, sesi otoriter çıkıyordu. O an önünde ne varsa onunla oynayıp duruyordu, bu şu an bir çataldı. İnsanlar genelde telefon konuşması yaparken etrafta gezinirdi fakat Jeongguk öyle değildi, olduğu yerde sabitlenip konuşmaya odaklanıyordu. Çalışırken bambaşka biriydi, işini seviyordu.

"Elbette, detayları toplantıda konuşacağız zaten. Hiç kuşkunuz olmasın, ajansımız bu konularda hassastır. Pek tabi, ben teşekkür ederim. Hoşça kalın." En sonunda telefonu masaya bırakıp kendini sandalyeye bıraktı ve bir müddet gözlerini yumdu.

"Gidecek misin?" Bana kısa bir bakış atıp kahvesinden koca bir yudum aldı.

"Hayır, biraz da kendileri halletsinler ya! Bugün tatil verdim kendime." Güldüm ve elini tuttum.

"Süper." Acıkmış olmalı ki benimle ilgilenmeden yemeğini yedi.

Bir ara çamaşırları alıp çamaşırhaneye indim. Jeongguk biriktiğini söylediği çamaşırlar hiçbir şeydi, asıl benim çok kirlim vardı. Tekrar yukarı çıktığımda salonu süpürdüğünü gördüm. Beni görmedi, mutfak tarafına ilerledi. Demek onunla yaşasam sürekli böyle şeyler görecektim. Koltuğun kenarına oturup beni fark etmesini bekledim. Dönünce kulaklıklarını gördüm, demek o yüzdendir yaptığı kalça hareketleri. Beni görünce biraz utanmış olacak ki otuz iki diş sırıtıp yanıma koştu hemen. Ben de uzanıp süpürgeyi kapattım.

"Ne zamandır buradasın sen?"

"Bir süredir." Boynuma sarılınca ben de kalçasını sıktım çünkü az önceki hali çok hoşuma gitmişti. Küçük bir öpücük verdi bana. Dünü hatırladım, sabah uyandığımızda bunun hakkında konuşmuştuk. Kendimi çok kastığımı, istemesem de geri çektiğimi düşünmüştüm hep ama beni öyle iyi hissettirdi ki hepsi uçup gitti aklımdan. Ondan mahrum olmak yaramamıştı, tenini hissedince tekrar gerçekliğe kavuştum. Onunla sevişmek, onu sevmek kadar güzeldi çünkü.

"Söyle bakalım, ne yapacağız bugün?"

"Güneşim ne yapmak isterse onu." Tekrar öptüğünde biraz uzun olmasını istediğim için gitmesine izin vermedim. O esnada telefonum çaldı, annemdi.

"Alo, anne?" Orada muhtemelen gece yarısıydı, neden bu saatte aramıştı ki?

"Taehyung-ah, nasılsın?" Koltuğa geçtiğimde Jeongguk beni yalnız bırakmak için odama geçti.

"İyiyim, iyiyim anne. Sen nasılsın? Saat çok geç değil mi, bir şey mi oldu yoksa?"

"Hayır, endişelenme. Her şey yolunda, biz iyiyiz. Sadece, seni aramak istedim." Sanki görebilecekmiş gibi başımı salladım. Oturduğum yerde küçücük olmuştum.

güneşin yüreğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin