yirmiiki'

1K 140 42
                                    

Jungkook artık bana kırgın değildi, en azından ben öyle düşünüyordum. Elbette bu konuyu hala düşünüyordur ama üzerinden iki hafta kadar bir süre geçmişti, bana sıcacık gülmeye devam ediyordu. Annesi iki günlüğüne şehir dışına çıkmıştı ve biz, yeni sevişmiş halimizle Jungkook'un makyaj malzemelerinden seçim yapıyorduk.

Bana makyaj yapmak istediğini birçok kez söylemişti ve şimdi, böyle mutlu bir andayken neden denemiyoruz, demişti. Üzerinde yalnızca iç çamaşırı varken yanımda bağdaş kurmuş, önüne yığdığı malzemeleri karıştırıyordu. Ben de uzanmış ne yaparsa onu izliyordum. Eline iki kaleme benzer şey aldı. Biri sarı, diğeri pembeydi.

"Hangisi?"

"Ne bunlar?"

"Eyeliner, istersen siyah da var." Heyecanlı heyecanlı soruyordu. Pembeyi aldım.

"Bu olsun. Sarıyı sen sür." Gülümseyip başını salladı ve onları bir kenara bıraktı. Eline başka bir şey ve bir fırça alıp yüzüme yaklaştı.

"Yalnızca göz çevreni kapatsam yeter. Öyle ağır bir makyaj olmasına gerek yok." Bir şey demeden başımı salladım ve dediği gibi, göz altlarıma ve kapaklarıma bir şeyler sürmeye başladı. Dudağını dişlemiş, işine inanılmaz konsantre olmuştu. Bir süre sonra pembe eyelinerı eline alıp kucağıma çıktı. Ellerim anında kalçasına gitmişti.

"Gözlerini kapatmadan aşağı bak." Dediğini yaptım, çıplak vücudu ve bacakları tam karşımdaydı.

"Manzaram harika." Küçük bir kahkaha atıp omzuma vurdu.

"Konsantre oluyorum, uslu dur." O her ne kadar bunu söylese de uslu durmaya niyetim yoktu hiç. Gözlerime bir şeyler sürdü, ben de ellerimi kalçasında ve belinde gezdirmeye devam ettim. Koca gözleri ile ciddi bir halde işini yaparken bazen kaşlarını çatıyor, bazen dudağını dişliyordu. Biraz sonra hafif geri çekilip baktı.

"Tanrım, bunu niye yapıyorum kendime? Harika oluyor." Dudaklarımı büzüp hafifçe öne doğru uzattım öpücük istemek için, istediğimi de aldım. Birden aklına bir şey gelmiş gibi kalkıp çekmecelerini karıştırmaya başladı. Kollarımı başımın altına aldım. Aradığını bulmuş olacak ki oradan dolabına geçti ve elinde birkaç askıyla geri döndü. Gerçekten de bana etek giydirecekti. Tekrar kucağıma gelmeden önce beyaz tülden sabahlığa benzer bir şeyi kollarından geçirdi. Bu bile ayrı bir hava katmıştı ona. Etrafında bir tur attı, sırıtık suratı ile gelip yerine oturdu. 

"Hadi, beğen bir tane." Elinde üç tane etek vardı. Biri tüllü, açık mavi kabarık bir şeydi. Diğeri okul eteğine benziyordu, açık bir turuncuydu. Diğeri de siyah, ince pileliydi. Daha önce böyle bir şey yapmadığım için asla bir fikrim yoktu ama elim siyaha gitti. Ona da maviyi uzattım. Alt dudağını dişleyip gülmeye devam etti. Beni, ellerimden tutup ayağa kaldırdı. İkimiz de giydikten sonra tekrar az önceki pozisyona geri döndük. Elinde parlak taşlara benzeyen şeyler vardı, bana gösterdi.

"Göz altlarına yapıştıracağım bunlardan. Çok güzel olacak."

"Tamam." Hayır deme şansım yoktu zaten, kabul ettim. Özenle, dikkatlice yüzüme yapıştırmaya başladı. Bacaklarını okşadım, çamaşırının altından kalçalarını sıktım. Durduramıyordum kendimi hiç. Eteğin tülleri biraz kaşındırmıştı beni, sıyırıp sıyırıp ellerimi gezdirdim baldırlarında. O işine devam ederken, sakin bir şekilde hareket edip sürtünmeye başladım. Dudakları hemen kıvrıldı ama bir şey demeden devam etti. Arada bir geri çekilip yüzüme bakıyor, sonra devam ediyordu. Ben biraz daha belirginleştirince hareketlerimi, kıkırdadı.

"Bu eteğin altına bu iç çamaşırı olmamış bence, çıkarmalısın."

"Biraz durur musun, Taehyung?" Duramazdım, hayır. Tenini hissedeli çok olmamıştı fakat tekrar istiyordum. Jungkook'u tekrar, tekrar istiyordum. İşini bitirmiş olacak ki yine fırça alıp yüzüme bir şeyler sürmeye başladı. Boşa çıkan elini yakalayıp parmaklarını emdim biraz. Etkileniyordu tüm bunlardan ama asla çaktırmıyordu. Tam onu tutup yatıracaktım ki ayağa kalktı, ellerini beline koyup baktı.

güneşin yüreğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin