Hello dearlar 😂 Sevgili öğretmenlerimizin günü kutlu olsun. Herkes için mükemmel bir akşam olsun. Keyifli okumalar.
🤡
Ben dayanıksız, iradesiz bir köpeğim.
Kayıp olduğu iddia edilen Atlantis Kıtası var ya. İşte aklı başında halimin onunla kaybolma ihtimali yüksek olasılıklar arasındaydı.
Evet, doğru noktaya parmak bastınız. Ben aklı başında bir insan değilim ama bu kadar lale olduğumu da pek sanmıyorum. Erez, gecenin ayazında çölde esen sıcak bir samyeli gibi bana bakarken tıp oyunu için canlarım giderek tükeniyordu. Daha onuncu dakikadan üç canım kalmıştı. İnanabiliyor musunuz?
Edvard Munch’ın Çığlık tablosunu gözünüzde canlandırırsanız, iç dünyamın nasıl olduğunu tahmin etmek sizin için kolaylaşır.
Kalkıp başka banka geçebilirdim. Başka bir yere gidebilirdim fakat bu sonucu değiştirmeyecekti. En az benim kadar katır inadı olan Erez, nereye gidersem peşimden gelmekten vazgeçmeyecekti. Bu yüzden yerimden kalkma zahmetine girmedim. Madem buradaki son gecemi, bilmeden de olsa, yalnız geçirmeme izin vermiyordu, bana da sessizce kabul etmek düşüyordu.
Birçok şey gibi, sakin sessizliği de ilk paylaşışımızdı. Sessizlik bir yerden sonra ip gibi koptu. Çocuk gibi, yorgun düşene kadar birbirimizin hareketlerini tekrarlayıp durduk. Kollarımı göğsümde kavuşturduğumda aynısını yapmakta gecikmedi. Bacak bacak üstüne attığında ben de attım. Hatta bir ara dayanamayıp güldük. Kahkahalarla. Fakat hala dokuz canımdan geriye kalan son üç canımı koruyordum. Aramızdaki hiçbir sorun hallolmamıştı. Hala yerli yerinde duruyordu.
Esas mesele şuydu ki ben bendim. Erez de Erez’di. Değişmemiz imkansızdı. Ortak paydada buluşabilmemiz için ancak bir şeylerin farkına varmamız gerekiyor fakat birbirimizi tanımak, bu işi daha da güçleştirmekten başka bir şeye yaramıyordu.
Güneş güneşti. Ay da ay. Bu kadar basit.
Bankta ne kadar rahatsız olduğunu görebiliyordum. Gerilme hareketlerinden belinin tutulduğunu anlamak hiç zor değildi. Daha fazla dayanamayacağını ve eve gideceğini düşündüğüm bir noktada yorgun düşerek bankta uyuyakaldı. Sabah saatlerine tekabül ediyordu.
Erez Özen, pespaye bir sokak dilencisi gibi bankın üzerinde rahatsızca uyuyordu. Kuş tüyü yataklarda yatmak varken, burada, benimle, tehlikeli bir gece yarısında, bankın üzerinde savunmasızca uyukluyordu.
Her şeyiyle garip bir görüntü.
Külüstür telefonum sahil boyu inleyecek kadar çaldığında sabahın altısıydı. Kollarımı bacaklarımın etrafına sarmış denizi izlerken yerimde sıçramıştım. Uykulu gözlerle kimin aradığını görünce çantamı alarak sahilden ve Erez’den uzaklaşmaya başladım. Vicdan muhasebesi yapmak için peşimden gelmesine, günah çıkarmasına izin veremezdim. Bu ikimiz için de gereksiz bir yüktü. Onu kendimden kurtarıyordum. Ondan kurtuluyordum.
Yamaç’ın, geldiğini bildiren kısa bir telefon görüşmesi gerçekleştiriyoruz. Beni nereden alması gerektiğini söylüyorum. Çok kısa bir sürede ortada buluşuyoruz. Turuncu kasalı bir jipin önünde beklediğini söylediğinde onu bulmam zor olmadı.
Babama benzemediğimi biliyordum resimlerden. Anneme de çok benzediğim söylenemezdi çünkü annem esmerdi. Çikolata renginde bir esmer. Babam da sarışın. Bense saçlarımdan tutun gözlerime kadar kahverengiydim. Sütlü kahve olan kahverenginden. Güneşe çıktığımda ondan farksız parlardım. Ve şimdi, bu hayatta benzediğim birini görmek... garip hissettiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ah, Sen
HumorSiyanür zehirlenmesi yaşıyorum. Gülüşü bir çeşit zehir. Bu yol bağımlılığa varmadan öldürüyordu. O denli etkili. Belinden tuttuğum gibi yere indiriyorum ve boynuna dökülen kılların kaşındırmaması için banyo yapmasını öneriyorum. Uysal bir şekilde ç...