Engelleyici Varsayımlar ve Varoluşsal Lanetler

647 81 37
                                    

Selam! Kafasına göre benim bölümleri silip duran Worde saygılarımı sunarak giriş yapıyorum. Ne derler bilirsiniz, işleyen demir pas tutmaz. Gibi bir şey ajsjsj Worde girmeye girmeye değişik şeyler olmuştu. Dedim giden gitmiştir gittiği gün bitmiştir. Ben de yeniden yazmaya başladım. Ara ara uğrarım buralara.

Bölümü atıyorum ama çok heveslenmeyin. Erez ve Ahsen bu, iki güne kedi köpek olurlar.

Yorum yapmayana da yeni bölüm yohtır. 😂

💚

Sizinle birkaç şey paylaşacağım, ile başlayıp kafa ütülemeye doğru gidecek olan hızlı trenimize hoş geldiniz.

Varsayımlardan başlamak istiyorum. Hayatımızla veya kendimizle ilgili umduklarımızı içeren düşünce balonları adını veriyorum ben kendilerine. İsteklerimi varsayımsal olarak yönetiyordum. Okula devam edebilir ya da amcamla inşaatta çalışabilirdim. Neden olmasın? Erez’e mesaj atmak için önce onun atmasını beklemeyebilirdim.

Varsayımlarımızı engelleyen iç karartıcı çözeltiler ise bizdik. Kendimizi başkaları ile kıyaslamamız bunun en somut açıklamasıdır. Mesela at gözlüklerinin ardından konuşan insanları dinleyip kendime vesvese veriyordum. Erkek gücü varken kim ne yapsın inşaatta çalışan kadınıymış. Hayır efendim. Krem şantinin nasıl oluştuğunu içeren bir belgesel değildi bu. Akıl ve kol gücüne dayanıyordu ve bir kadın istedikten sonra tek başına ülke de kurardı demokrasi de.

Yani, Erez’in benim yerime kafa sağlığı daha yerinde olan insanlara mesaj attığını düşünmek ancak benim varsayımımı sabote eden bir parazitti.

Birinin varoluşsal yokluğu bir insanın içinde nasıl koca bir delik açmaya yetiyordu hayretler içerisindeyim. Oysa bir makalede insan kalçasının betondan bile daha dayanıklı olduğunu okumuştum. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Bilime de mi inanamayalım şimdi?

Mesela gözler, benim kadar insan görünen ama özünde Kraliyet prensi olan bir insanı göremedi diye manzaraya küsebilir miydi? Vallahi benimki küstü. Ne diller döktüm ama hayattan zevk almayı kesmiş durumda. Amcam ve yengemin tatlı atışmaları bile seyir zevki vermiyordu artık.

Paylaşımımın bu noktasına gelmemek için kendimi çok zor tuttum fakat kafam iki yüz elli metre kare bir evse, bu düşünce de içeride bitmek bilmeyen bir temizlik yapan o ev hanımıydı. Üstelik Erez’in her köşeye asılı çerçeveli fotoğrafını parlatarak silen gurur dolu bir ev hanımı.

Beynim ağzına kadar dolup taşan bir kumbaraya dönmüştü. Kafamı iki yana sallayıp derin bir nefes aldım. Bunaltıcı bir sıcak vardı. Erez gideli iki hafta oldu ve havalar da onun gidişiyle iyice kızdırmaya başlamıştı. Zavallı ben de sıcağın altında alın teri dökmeye devam ediyordum.

Erez, günde abartısız yirmi dört kere görüntülü aradığı için işlerim aksıyordu haliyle. Düşünmeye bile vaktimin kalmadığından şikayet ederken üç gün önce bir anda aramayı kesti. Ve ben, kendimden illallah edecek kadar kendimle baş başa kaldım.

Dudaklarım istemsizce büzülürken Erez’in gittiği gün oynamaya başladı baktığım duvarda. Gözlerim, bu sıralar projeksiyon görevini boş bulduğu her alanda hakkıyla yerine getiriyordu maşallah. Açık hava sinemasının tek seyircisi de bendim. Birlikte geçirdiğimiz tüm anları döndürüp döndürüp izliyordum, ben de az değilim yani.

Ah, Sen Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin