Sümüklü peçeteler arasından ve hasta yatağından selamlar. Bölüm atmaya elim varmamıştı. Baktım benim el kol bugün oynamaya başladı. Dedim buyur edeyim. 😂
🤡
~ EREZ ~
Hayat boyu doğru tercihler yapmayı kendine ilke edinmiş bir adamın nerede tökezlediğini merak edecek olursanız, dağ eteklerini süsleyen bir kardelene rastlama hikayesinin ilginizi çekeceğini düşünüyorum.
Bundan yaklaşık iki ay kadar önce bir meslektaşım tarafından rahatsız edilmiştim. Mesai saatleri dışında aranmaktan, ufak, tatlı ricalardan nefret ederdim. Kimseye bir şey borçlu değildim. Haliyle geri çevirmesi kolaydı. Ama Cengiz’i değil.
Cengiz bizim bahçıvanın oğluydu. O da ailemin verdiği burs sayesinde başarılı bir öğrenci ve avukat olmuştu. Kendine ait bir ofisi yoktu. Devlet bünyesinde çalışıyordu.
Ahsen için atanan avukattı.
Cengiz karakola gitmek için yola çıkıyor ve yolda eşinden bir telefon alıyor. Doğuruyorum. Ben değil canım Cengiz’in eşi Semra doğuruyor. Haliyle Cengiz beni rahatsız etme gafletine düşüyor. Benden yardım istiyor. Yerine çağırabileceği başka avukat olmadığını söylüyor.
O gece bir baş belası giriyor hayatıma. Nasıl ki Che Guevara Küba devrimi ile Küba’nın kaderini değiştirmişti, Ahsen de kendi çapında bir devrim yaratmıştı her zerremde.
Öyle çok yardımsever bir insan değilim. Yanlış düşüncelere kapılmayın yani. Oldukça çıkarcı biriyimdir. Mesleki deformasyon da diyebiliriz buna. Kolaylıkla yalan söylerim. Yani bu işin içinden sıvışabilir, başka bir arkadaşımı arayıp ona yönlendirebilirdim. Bu kadar da umursuz ve gaddarım işte. Ne yapabilirim Cengiz dünyaya bir çocuk getirme aptallığını yaptıysa. Bu benim değil, onların sorunuydu. İşine bakabilecek birini de ayarlamalıydı. Plan, program yapmalıydı. Ben olsam yapardım.
Karakola gidip Ahsen’i gördüğümde öyle büyük aydınlanmalar, şiddetli kalp çarpıntıları, uçurumdan düşüyormuş gibi dehşet bir heyecan yaşamadım. Çünkü kendisiyle daha öncesinden tanışıyorduk. Bir çocuğu kurtarmak için çocuğu döven ite saldırmıştı. Ben de görgü tanığı ve bir avukat olarak onu aklamıştım. İkinci bir karşılaşmamızın olmayacağını sanıyordum.
Karşımda çirkin ördek yavrusu ile yarışabilecek türden bir kız vardı. Üstelik küfürbaz ve şiddet eğilimliydi. Tam anlamıyla kabus. İki dakika da hayattan bezmiştim ve eve gidip intihar mektubumu yazmaya niyetlendiğim için kimse beni hakir göremezdi.
Bir kadının nezaketten uzak olmasından daha da nefret ettiğim bir şey varsa, migrenimdi. Kimse onunla yarışamazdı. Migrenimi azdırmakta da kimse Ahsen’le yarışamazdı.
Hangi işlediğim günahın bedeli, aldığım âhın sonucuysa zekat vermeye, yetim doyurmaya hazırdım. Belli ki birinin bedduası tutmuştu çünkü.
Hammurabi gibi katı kuralları olan bir adamın Ahsen gibi hiperaktif, çenebaz, sağı solu belli olmayan birine müsamaha göstermesi ihtimal dahilinde bile değildi.
Zaten bir daha görmeyeceğim için şükrettiğim bir görüntü kirliliğiydi benim için. Bu sözcüğü birbirimizin yüzüne defalarca kez söylemiştik. Çevremde olmasını istemediğim, fazlalık olan herkes görüntü kirliliğiydi. Sırf ofis manzaramı bozuyor diye yüksek bir meblağa satın alıp yıktırdığım pasaj da öyleydi. Gürültüye tahammülüm olmadığından yandaki restoranın duvarlarını bile ses geçirmez yaptırmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ah, Sen
ComédieSiyanür zehirlenmesi yaşıyorum. Gülüşü bir çeşit zehir. Bu yol bağımlılığa varmadan öldürüyordu. O denli etkili. Belinden tuttuğum gibi yere indiriyorum ve boynuna dökülen kılların kaşındırmaması için banyo yapmasını öneriyorum. Uysal bir şekilde ç...