Kırık Kalpler Müzesi

649 84 45
                                    

😈

Kalbin oyulması için tam olarak ne gerektiğini bilmiyorum. Bunu hangi kötü koşulların sağladığı konusunda da epey tedirginim. Meseleyi bir doktora danışmamak için kendimi zor zapt ediyorum. Neyse ki böyle bir aptallık yapamıyorum çünkü param yok.

Bazen paranızın olmaması iyiye işarettir, saçmalamanızı engeller.

İki gündür işaret parmağımı kalbimin üzerine koyup göğüs kafesimi oyma girişimlerinde bulunuyorum Erez’in nasıl hissettiğini anlayabilmek için. Acaba beni örnek alarak güneşe en uzak gezegen Jüpiter gibi mantığa uzak benzetmelerde mi bulunuyordu o da.

Bu arada kalbin oyulması biraz can yakıyormuş. Göğsümün ağrısı hala geçmedi. Fakat ben bunun bir çeşit parazitten kaynaklandığını düşünüyorum. Paraziti bilirsiniz. Canlı ile yaşayan ve ona zarar veren organizmalardır. Tedavi edilmesi gerekir.

Parazitler genelde bağırsağı ele geçirip krallıklarını ilan etmeyi tercih etseler de benim göğsümü sarmış durumdalardı. İçeriden içeriden karıncalanıyordu ve kaşıyamamak beni deli ediyor. Cidden, neden durduk yere bir anda her şeyi değiştirecek o cümleyi kurmayı tercih etmişti ki?

Bazı dönüm noktalarından sonra hayat isteseniz de eskisi gibi olmaz. Çevrenizdekilere, kendinize bile eskisi gibi bakamazsınız. İşte biz de tam olarak o noktanın üzerinde duruyorduk. Bir şeyler değişmişti. Üstelik iyileşmesi gerekirken daha da kötüleşmişti.

Erez’in, salıncakta söylediklerinden sonra yüzüne yumruk yemiş gibi bir ifade yerleşmişti. Sanki o cümleyi kurmak istememiş, ağzından kaçırmış gibi bir ifade. Daha da açıklayıcı olursam, söylediklerine kendisi de şaşırmıştı çünkü o cümleyi kurmayı beklemiyordu muhtemelen.

O sözleri sarf etmenin pişmanlığını tek başına yaşamıyor. Bana da yaşatıyor. İki gündür bana bağırsaklarında gezen bir parazitmişim gibi bakması yetmiyor bir de sırf yanlışlıkla tablosunu kırdım diye etmediği lafı bırakmıyor.

Sizin için baştan almam gerekirse, gün gayet sakin başlamıştı. Hafta sonuydu ve Erez çatı katındaki çalışma odasında olacaktı tüm gün.

Bu aramızı düzeltmek için iyi bir fırsattı. Tabi düzeltmekten kastım, eskisi gibi seviyeli ve tasasız düşmanlar olmaktı. Öyle birbirimizi koruduğumuz, kibarlık ettiğimiz bir arkadaşlık değil.

Fırsatı değerlendirmek için ona kahve yapmış ve odasına çıkarmıştım. Kapıyı çaldığımda kısa bir süre içeri girmem için onay verilmedi. Daha sonra yorgun ve bıkkın bir sesle girmemi söyleyince kapıyı aralayıp başımı içeri uzattım.

Şirin olmaya çalıştığım bir ifadeyle, “Kahve yaptım, çalışırken iyi gelir zihnini açar,” dedim minik tepsiyi göstererek.

Yine aynı tahammülsüz bakışlar karşıladı beni. “Gerek yoktu ama teşekkürler. Bırakıp çıkarsan sevinirim.”

Anında dosyalarına gömüldü ve öyle hızlı odaklandı ki orada olmadığıma ben bile inandım.

Av köpeklerini duydunuz mu bilmiyorum. Sürü halinde avlarına yaklaştıklarında pençe gibi dişlerinden hiçbir şey kurtulamaz. Ben de bir av köpeği sayılırdım. Sürüm; iyi laf yapan ağzım ve inanılmaz şiddetteki inadımdı. Bence biz üç kişi bu işin altından kalkabilirdik.

Kahveyi masasına bırakıp masanın önünde dikilmeye başladım. Gitmediğimi fark etti. Gözü bir an da olsa, ayaklarımın dibine kaydı ama yüzüme bakmadı.

“Aslında seninle bir şey konuşmak istiyordum.”

Bunu bekliyormuş gibi cevabı anında yapıştırdı. “Vaktim yok, çalışacağım. Sen sadece görevini yerine getir yeter.”

Ah, Sen Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin