▸ bölüm #12: pahalı şampanyalar ve ilk randevular

863 81 460
                                    

bölüm on iki | pahalı şampanyalar ve ilk randevular

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

bölüm on iki | pahalı şampanyalar ve ilk randevular

Tony'nin kimseye parlak bir beyni olduğunu kanıtlamasına gerek yoktu ama zaten kanıtlamıştı.

MIT'yi olması gerekenden erken bitirmesi, göğsüne yerleştirdiği reaktör, Jarvis'i kodlaması ve şirketin patentleri arasına eklediği tüm o zamazingolar derken hiç kimse ne onun zekasını ne de yeteneğini sorgulayabilirdi ama belki de ömründe ilk defa Tony sanki beyni düzgün çalışmıyormuş gibi hissediyordu.

Stephen'a randevu teklif ederken en ufak bir tereddüt yoktu içinde ama ne yapacağı hakkında hiçbir fikri olmadığını dükkandan çıkıp evine yürüyene kadar fark etmemişti. Kafasında fikirler birbirlerini kovalıyordu ama hiçbiri Stephen gibi bir adamın ilk randevuda hak ettiği kadar özgün, eğlenceli ve romantik görünmüyordu gözüne.

Romantik olabileceğini bile bilmiyordu.

Romantik olmayı istediğini de bilmiyordu.

Bildiği tek şey Stephen'a hiçbir eksiği olmadığını kabul ettirmesi gerektiğiydi. Stephen'ın sayesinde kalbinin pompaladığı o şeyin kan değil adeta kelebeklere dönüştüğünü söylemesi yetmezdi, göstermesi de gerekiyordu.

Birkaç kez Pepper'ı arayıp tavsiye istemeyi düşündü ama bunun mavi gözlü adama saygısızlık olacağına karar verdi. Stephen ile tanıştığı andan beri aralarındaki ilişkiyi mahvetmekten çok korkuyordu ve eğer mahvetmeyecekleri bir ilişki kuracaklarsa bunu kendi tırnaklarıyla kazıyarak başarmalıydı. Başkasının her şeyi onun yerine yapmasını bekleyeceği günleri ve ne kadar rahat olduğunu hafızasından silmeli, tüm düşüncelerini Stephen'a odaklamalıydı.

Neyseki beyni Stephen'ı düşünüp durmaya fazla istekliydi.

Tam apartman dairesine adımını atmış, ayakkabılarını çıkarıyordu ki aklına gelen fikirle duraksayıp geldiği yoldan indi merdivenleri. Cüzdanının yanında olduğundan emin olmak için ceplerini yoklarken evinin olduğu caddenin köşesindeki küçük markete doğru bir koşu tutturmuştu ki bu koşmaktan ne kadar nefret ettiğini fark etmesini sağlamıştı ama durmadı.

Ne yapacağını bulmuştu ama fazla klasik olmasından o kadar korkuyordu ki adeta kendisine düşünme izni vermemek için koşuyordu.

Çünkü biliyordu bir kere düşünmeye başlarsa zihni tekrar kendi kendini kemirmeye başlayacak, susmak için de alkole boğulmaya ihtiyaç duyacaktı. Sonra hiçbir şey hazırlayamadığı gibi bir de ertesi sabah alkol komasından hallice bir baygınlık halinde olacağından Stephen'a verdiği sözü unutacak ve onu sonsuza kadar kaybedecekti.

Stephen'ı kaybedemezdi. Daha yeni bulmuştu.

Markete girip apar topar bir alışveriş arabası çektikten sonra raflar arasında dolanıp ihtiyacı olma ihtimali olan her şeyi atarak koca bir yığın oluşturdu. Sonunda alkol reyonuna geldiğinde iki şişe, kaliteli şampanyayı da yığınına sıkıştırmayı ve daha fazlasını almamayı başardı. Şişelerin - özellikle de votkanın - geri gelmesi için yalvardığını duyabiliyordu ama bu gün onları dinlememekte kararlıydı.

clockwork & mechanic ☰ ironstrange, auHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin