Saint Saviour - This Ain't No Hymn
Jaemin ve arkadaşlarının ders çalışma krizi akşam yediye kadar sürdükten sonra çocuklar bizimle yemek yemişler ve Jeno da sahnesi olduğu gerekçesiyle diğerleriyle birlikte gitmişti. Evin en küçüğünün sevgilisinin gidişinden sonra düştüğü boşluk bana çok tanıdıktı. Onu benden daha iyi anlayabilen biri çıkar mıydı bilmiyordum ancak benzer hisleri Johnny ile aramıza giren saatler boyunca yaşadığımdan emindim. Ardından Taeyong onun koltukta sıkkın sıkkın yuvarlanmasına dayanamayıp çocukla oyun oynayacağını söyledikten sonra playstationı kurarak Yuta'yla beraber tek koltukta küfür etme seansını başlattığında ben de fırsatı değerlendirip Win'i odama atmıştım.
Çinli arkadaşım bunun sebebini elbette iyi biliyordu. Yatağa karşılıklı uzanıp biraz sohbet ettikten sonra da ona nasıl geçtiğini sorduğum için şaşırmamış ya da panikleyip bocalamamıştı. Doğrusu Win'in herkesten kaçmayı başarmasına rağmen bana çoğu şeyi anlatmasına bayılıyordum. Üstelik bunun için onu sıkıştırmama bile gerek kalmıyordu. Biraz sorguladıktan sonra anlatmaya başlıyordu ve haberler de iyiydi. Yuta'yla ilişkileri dışarıdan bakılınca biraz itişmeli çekişmeli gibi görünse de Win'in içten içe bunu sevdiğini anlayabiliyordum. O itse bile Yuta'nın vazgeçmeden peşine takılacağını biliyordu ve bildiği için de özellikle yapıyordu. Ancak evde yalnız kalmak durumları biraz değiştirmiş gibiydi. Muhtemelen bizim göremeyeceğimiz ancak Yuta'nın canlı kanlı yaşadığı bir başka Win vardı ve bu her ne kadar merak konusu da olsa sadece Yuta'ya göstermek konusundaki tavrını az çok anlayabiliyordum. Ancak yine de şaşkındım çünkü evde yalnız olmaları fırsatını değerlendirmeyi öne süren kişinin Win olması gerçekten de beklenmedikti. Bu fikri ortaya koyan kişinin Japon arkadaşım olma ihtimali dağ kadar yüksekken Çinli arkadaşımın atakta bulunması, duruma güldüğüm için göğsüme üç beş yumruk yememe sebep olmuştu.
Gerçekten de çok tatlıydı. Beni gülmemem için Johnny'yle tehdit ederken bile tatlıydı ve Yuta'dan bahsederken kelimeleri hiç olmadığı kadar karıştırıp tuhaf tuhaf cümleler kurması ona sarılıp yatakta yuvarlanma isteğimi körüklüyordu. Heyecanlandığı, parıl parıl parlayan gözlerinden ve nefes alıp verişinden bile belliydi. Ona sevişmeyi tek kelimeyle özetlemesini istediğim zaman sadece farklıydı demişti ancak sonra ne demek istediğini açıkladığında onu daha iyi anlamıştım. Winwin için cinsellik ilk seksinin hüsranından sonra yavandı. Ama Yuta'yla olmanın rahat hissettirdiğini söylüyordu. Bunu uzun zamandır birbirlerini tanıyor olmalarına bağlasa bile öyle olmadığını sonrasında anladığını itiraf etmişti. Hatta uyuyamayıp olanları düşündükçe bütün bir günü başa sarmak istediğini ve birlikte baş başa vakit geçirmenin fal sırasında öğrendiklerinden sonra çok iyi geldiğini de söylemişti. Görünüşe göre Yuta ve telkinleri işe yaramıştı. Tabii.. olanların Japon arkadaşımın üstünde de etkileri olduğunu anlamak zor değildi.
Normal şartlarda Win'le baş başa zaman geçiriyorsak Yuta kısa süre için uğrar, bir şey istiyor muyuz diye sorar ve sonra kendi işini yapmaya devam ederdi. Ancak içeride oyun faslına son verip odama damladığı zaman bu tür yakınlıkların etkisini daha iyi görmüştüm. Tabii ki de bir gece öncesinde ısındıktan sonra tüm günü birlikte geçirmek isteyeceklerdi. Bana kalsa Johnny'yle bütün bir zamanımı koltukta sarılarak geçirebilirdim ve Yuta'nın da yanımıza sızmasını ve Win'le ortamıza girmesini anlıyordum. Mutluydu. Her halinden anlaşılıyordu. Sırıtmasından, enerjisinden ve bakışlarından bile belliydi. Ama tüm bu harika ruh halini benim Johnny'yle ne yaptığıma odakladığında yatakta ki boğuşma sürecim Japon arkadaşımla devam etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marmellata - johnjae
FanfictionBizim küçük apartman dairemizin karşısında, yaşadığımız semtin en ünlü restoranı olan Santiago'nun yönetici şefi oturuyordu ve ben ondan nefret ediyordum. Kendisine taktığı ismiyle tüm mahalleye buram buram kendini beğenmişlik yayıyordu ve ben her s...