Seafret - Be There
Bir hafta geçmişti. Oyun oynayıp deli gibi içtiğimiz gecenin ütünden tam bir hafta geçmişti ve sadece yedi günün hayatımızda değiştirebildikleri kadar ilerlemiştik. Jeno iyi çocuktu. Onu anlamak için çok çaba sarf etmeme gerek kalmamıştı çünkü Jaemin'e ne kadar düşkün olduğunu görmek için bazı fırsatlar elde etmiştim. Ona aşık olduğu konusunda ciddi bile olabilirdi. Jaemin'in söylenmelerini bile hoşuna gittiğini belli eder gibi dinliyordu. Üstelik ona alışmıştık bile çünkü araları düzeldikten sonra eve sürekli birlikte dönmüşlerdi. Jaemin'in odası aniden iki kişilik olduğunda hepimiz şaşkındık fakat kimse belli etmiyor ve bunu irdelemiyordu çünkü anlayabiliyorduk. Uzun zaman sonra kavuşmak gibi olmalıydı. Bu bekleyişler günleri aylara, ayları yıllara çeviriyordu ve kaybettikleri saatlerin dahi acısını çıkartıyorlardı. Bu yüzden onları rahat bırakmıştık. Üç kişi oturup odada ne yaptıklarının dedikodusunu yapıyorduk tabi. Hatta üçümüzde tek tek baskın da yapmıştık fakat düşündüğümüz türden şeyleri gözümüzle görmemiştik. Bu bizim rahat bırakan halimizdi. Kitap okuyorlardı, film izliyorlardı, uzanıp konuşuyorlardı ve biz birden içeri girince Jaemin kapıyı çalmamız için söylenerek bizi kovalıyordu. Komikti fakat sadece bu kadardı. Jeno ile sohbet etme ve kaynaşma şansımız bol olduğu için ona çabuk alışmıştık. Bize karşı biraz çekingen olsa dahi rahat olduğumuzu fark ettiğinde o da akışına bırakmıştı. Sarhoş olmasıyla ilgili ise hiç konuşmamıştık çünkü her şeyi başından sonuna kadar hatırladığını Jaemin'den öğrenmiştik ve rahatsız olmaması için konuyu açmıyorduk. Çaldığı gurupla ilgili bizi epey aydınlatmıştı. En azından çocukların aslında rock sevdalısı olduğunu fakat bir mekanda çaldıkları için repertuarlarını geniş tuttuklarını biliyorduk. Jeno ve ailesi hakkında da birkaç şey öğrenmiştik. Annesi sevgilisiyle kaçmıştı ve babası da klasik bir şirket çalışanıydı. Şu gergin tiplerden ve sadece istediklerine odaklı olan insanlardandı. Jeno ise onun ölü toprağına fazla canlı kalıyordu. Kalıplarına sığmak istemediği ve fikirleriyle çatıştıkları içinde eziyet çekiyordu. En sonunda ikisi de birbirini değiştiremeyeceklerini anladıkları zaman bazı durumları görmezden gelmeye başlamışlar tabi fakat yine de Jeno tamamen bağımsız olamadığının farkındaydı. Bize babasından bahsederken tereddütlü görünüyordu ancak onu anlayabilmemiz için, Jaemin'e neden öyle davrandığını görebilmemiz için bazı kavgalarını anlattığında ön yargılarımdan biraz olsun sıyrılmıştım.. Sanırım ona sıcak bakmaya başlamamın sebebi öğrendiklerimdi. Bu yüzden içimize kaynamasını da sorgulama ihtiyacı duymuyordum.
Yuta ve Win ise farklı bir dünyada yaşıyor gibilerdi. Birbirlerine açıldıktan sonra çok fazla şey değişmemişti. Win'i cesareti yüzünden alnından öpmeye gittiğim sabah bana çıktıklarından, Yuta'nın ona teklif ettiğinden bahsetmişti. Yani tam anlamıyla sevgililerdi ve bunu odalarına girdiğim zaman çok iyi anlayabiliyordum. Normalde de birlikte uyuyorlardı ama el ele yattıklarını görmüyordum ve ilk fark ettiğim şeyin bu olmasından dolayı da kendimi şanslı sayıyordum çünkü Jaemin öpüşüyorlar diye çığlık çığlığa evde koşmuştu. Sonra dayak da yemişti tabi çünkü resmen bütün apartmana bunu beyan etmişti. Neticesinde o ikisi işi ilerletmekte şüphe duyulmayacak kadar iyilerdi. Mutlu görünüyorlar, birbirleriyle rahatça ilgileniyorlar ve ev sessizliğe gömüldüğünde kendi anlarını yaratıyorlardı. Açıkçası bazen onları yalnız bırakıp gitmek istiyordum fakat evi boşaltabilmek çok da kolay değildi. Malum, fazla kalabalık bir evimiz vardı ve her geçen gün daha da kalabalık oluyordu. Üstelik sadece üç odamız olmasına rağmen bir şekilde sığmayı başarıyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marmellata - johnjae
FanfictionBizim küçük apartman dairemizin karşısında, yaşadığımız semtin en ünlü restoranı olan Santiago'nun yönetici şefi oturuyordu ve ben ondan nefret ediyordum. Kendisine taktığı ismiyle tüm mahalleye buram buram kendini beğenmişlik yayıyordu ve ben her s...