3) Kuğvabiye

1.1K 183 139
                                    

Gelen müşteriyle olan konuşmaları atlamayın, atlayanlar var görüyorum ona göre, sizi gidi sizi ☝️

- -

Louis, Times Meydanına çok yakın ve oldukça işlek olan 3. Caddedeki bir binanın zemin katında çiçekçi dükkânına sahipti. Bina üç katlı pastayı andıran bir yapıyı andırıyordu, yirmiden fazla katı vardı ve simsiyah rengiyle çok karanlık görünüyordu.

Bu karanlık binayı, Louis'nin rengarenk çiçekleriyle donatılmış dükkânı parlatıyordu. Siyah zemin üzerine altın rengi bir tabela: tabelanın tam ortasında lacivert renkte ve italik şekilde dükkânın Marnah's Blossoms ismi duruyordu. Annesi Johannah'nın ve babası Mark'ın isimlerini birleştirerek oluşturduğu çok da büyük anlamları olmayan bir ismi vardı dükkânın ama hâlinden memnundu.

Günlük çiçeklerini, elindeki sulama kabıyla fısfıs sesleri eşliğinde parlatırken bir yandan da ıslık çalıyordu. Müşterinin geldiğini fark ederek kapıya döndü ve sıcak bir gülümsemeyle, "Hoş geldiniz," diye karşıladı.

Gelen kişi genç bir kadın ve elini tutan üç yaşlarında bir kız çocuğuydu. "Hoş buldum," dedi aynı sıcak gülümsemeyle.

"Aradığınız bir çeşit var mı, yardım edebilirim isterseniz."

Genç kadın etrafa bakındı. Yirmi metrekarelik alanın arka taraflarına, yükselen sıralar halinde beyaz metalden basamaklar konmuştu. Çiçekler bir amfide oturan insanlar gibi bu basamaklara özenle dizilmiş, tüm bu beyaz görünen alanda tek bir toz zerresi bile birikmemişti. Etraf çiçek bahçesi gibi iç açıcı kokuyordu. Özellikle sağda bulunan farklı basamaklarda saksılara konmuş canlı bitkiler vardı.

"Anne ve babam için çiçek bakıyordum, onları ziyarete gideceğim." İç çekti ve yakınır gibi Louis'ye döndü. "Bir aydır görüşemiyoruz da..."

"Ah, öyle mi? Böyle bir durumda çiçek almayı düşünmeniz çok ince bir hareket olmuş."

Gülümsedi. "Teşekkür ederim. Ama aklımda hiçbir fikir yok." Başını küçük kıza eğip hafifçe elini sıktı. "Sen ne dersin, Alice? Büyük anne ve büyük baba için hangi çiçeği almalıyız sence?"

Alice işaret parmağını dudağına götürüp çiçeklere bakındı. Saçlarını toplamamıştı, kahverengi ve omuzlarına kadar uzundu. Mor tülden etekli bir elbise ve bembeyaz simli ayakkabılarını giymişti. Dudağındaki parmağını pembe güllere çevirip, "Papatya!" diye şakıdı.

Genç kadın ve Louis gülerken, Alice neden kendisine gülündüğünü anlamayarak  şaşkınca onlara baktı. "Bir tanem, onlar papatya değil ki, gül."

"Tamam o zaman, gül alalım anniş."

"Çok mu sevdin?"

"Hı-hım."

Genç kadın gülümseyerek Louis'ye döndü. "Ben kararsızdım ama kızım güllerden istiyor. Onu alabilirim."

"Harika bir seçim oldu." Louis gül destesinin yanına giderek, "Kaç tane olmasını istiyorsunuz?" diye sordu.

"Şimdilik on adet."

Louis on tane pembe gülü özenle aldı ve genç annenin istediği kraft kartona onları sarmaya başladı. "Eminim ki anne ve babanız bunları çok sevecektir."

"Beğenmelerini umuyorum." Kendi kendine başını salladı. "Büyük annemi geçen ay kaybettik, annem çok mutsuz ve bir aydır görüşemiyorduk. Bu ziyaret ona iyi gelir diye umuyorum."

Louis ilgiyle dinlerken bir yandan işini yapmaya da devam ediyordu. İnsanlar kolay kolay kendilerini açmazlardı, eğer karşısındakini tanımıyorsa ve gerçekten bazı şeyleri hep içine atmışsa, o zaman kendini daha kolay anlatabilirdi. Dolayısıyla Louis de bu genç kadına anlayış gösterdi.

Flowers and Beautiful Men | Larry ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin