33) Belki

1K 152 122
                                    

Louis, komodinin üzerine koyduğu gardenya çiçeğinin yapraklarına düşen tozları nemli bir bezle silerken, telefonundan Coldplay'e ait bir şarkı açmıştı. Bembeyaz kedisi Moonie ise, pencere dibindeki kalorifer üzerine konulan kumaş parçasına uzanmış, cama vuran kar tanelerini seyrediyordu. Aralık ayının ortalarında, New York her zamanki gibi kışı tam anlamıyla insanlara sunuyordu. Louis de böylesine bir kar vaktinde dükkâna sık sık gelen insan olmayacağını bildiği için dükkânı sadece bir günlüğüne kapatmıştı.

Pocono'dan temelli olarak döneli 3.5 ay olmuştu. Louis, sık sık olmasa da, ayda iki kez mutlaka Pocono'ya giderdi. Harry'le tüm vaktini geçirir, kendisine uğramadığı için yakınan ailesine de zaman ayırmaya çalışırdı. Fakat yine de, Harry'ye ayırdığı vakit gibi ailesine etkili bir zaman ayırması mümkün olmuyordu.

Aslında çok kızgın ve endişeliydi.

Ama yine de içine atmayı tercih ediyordu, çünkü konuşursa bazılarını üzecek, bazılarından da, "Hemen hayatındaki fazlalıkları çıkar," komutu alacaktı. O fazlalık ise, hayatının aşkı olduğuna inandığı erkekti. Duygu ve düşüncelerini anlatıp kimseyi tetiklemeyi istemediği için de, bu duygular ve düşünceler sebebiyle içten içe çok yoruluyordu.

O sırada telefonundaki müzik yavaşça kesildi ve yerini arama zil sesi aldı. Baktığında ekranda Fred'in adını gördü ve yorgun bir tebessümle bunu kabul edip kulağına götürdü. Sık sık olmasa da Fred, Louis'yi ziyarete gelir ve birlikte sohbet ederlerdi. Fred çoğunlukla ailesinin baskısından yakınırdı, Louis ise dinlerdi.

"Lou! Minik ayıcık, ne yapıyorsun bakayım?"

"Evdeyim, çiçeğimle ilgileniyorum. Sen?"

"Ah... Bir çiçek başka bir çiçekle ilgileniyorsa, bu işte bir tuhaflık var demektir!"

Louis gülse de bu sadece ufak bir dudak hareketi gibi gözükmüştü. Harry de Louis için Louis Çiçeği der, onu çiçeğe benzetirdi. Bu iltifat şekli birkaç ay öncesine kadar çok mutlu ederdi onu. Şimdi ise buruk bir tebessüm sağlıyordu dudaklarına.

"Umarım bir sorun yoktur, Fred. İyi misin?"

"Sana gelmiştim ama dükkânın kapalıymış. Bugün hava müthiş değil mi! Bak bak, camdan bak! Kar fırtınası var! A-o... Yollar çok kaygan." Kıkırdadı.

"Heey... Araba kullanırken dikkat et lütfen."

"Ediyorum ediyorum, kar lastiklerim son model."

"Elbette."

"Ah... Sesin her zamanki gibi kesinlikle çok içten değil. Moralsiz gibi. Cidden anlıyorum, artık eskisi gibi bunları anlamaz bir düşüncesiz değilim bak!"

"Evet, anladın..."

"Ve ne diyorum biliyor musun? Seni almaya geliyoruz. Yani geliyoruz derken, şoförüm ve ben! Sonra bana geçiyoruz."

"Ama-"

"Ne var, tüm gün çiçeğinle mi ilgileneceksin? Bana masal anlatma ufak ayıcık, hadi giyin, birkaç dakikaya kapında olurum. Aradığımda aşağı in."

"Bana gelsen?"

"Çok geç, dükkânını kapalı gördüğümde çoktan kâhyama mesaj attım bile, mis gibi şeyler hazırlayacaklar. İtiraz yok."

Sanırım göz dolduran bir ziyafete ihtiyacım var. "Pekâlâ..."

Telefonu kapattı. Çiçeğini suladıktan sonra odasını saran toprak kokusu eşliğinde bej rengi kazağını, siyah dar kotunu ve çoraplarını giydi. Saçlarına birkaç rötuş atıp dikenli hâle getirdikten sonra parfümünü sıktı ve kedisinin kabındaki mamayı yeniledi. Moonie hâlâ umursamazca camdan bakıyordu. Poposu altından sarkaç gibi sallanan kuyruğuna dayanamayıp iki avucuyla poposunu kavradı ve boynunu öperek hafifçe onu sarstı. Moonie yalnızca gözlerini yumarak buna karşılık verdi.

Flowers and Beautiful Men | Larry ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin