Harry tam bir doğa insanıydı. Pocono Dağlarında yapmayı en sevdiği şey, kamp taburesini alıp, evinin arkasında kalan göletin yanına oturmak ve manzarayı seyretmekti. Ancak bugün farklı bir şey keşfetmişti: Manzarayı Louis'yle seyretmek.
Hava çok serindi. Güneş bir kayboluyor bir de bulutların arasından göz kırpıyordu. Harry'nin hemen yanı başında oturan Louis, kendini iyice Harry'ye yaslamıştı. Üzerinde Harry'nin hafif yağmurluğu, ayaklarında botları vardı. Harry de onun gibi giyinmişti. İkisi de manzarayı seyrederken, Harry'nin kolu onu omuzlarından sarıyor, birkaç hafta önce meşe ağacına astıkları salıncak rüzgârla oynaşıyordu.
"Tanrım..." Louis derin bir iç çekerek başını Harry'nin omzuna yasladı. "Tüm günü burada geçirmek istiyorum."
"Özellikle bu havada buranın manzarasını izlemeyi çok severim ben de."
Louis başını sağa sola sallayıp yavaşça yumdu gözlerini. Kolları Harry'nin beli ve göbeğinden sarılmıştı. "Hayır," diye fısıldadı. "Senin kollarında olmayı istiyorum."
Harry bunu beklemeyerek gülümsedi. Sonra onu daha da kendine bastırıp saçlarını öptü ve orada konaklarken baş parmağıyla omzunu okşamayı ihmal etmedi. "Bu da iyi bir seçenek olurmuş."
"Çalışmaktan artık nefret ediyorum."
"Edemezsin."
"Niyeymiş o?"
"Çiçeklerle ilgilenmeyi çok seviyorsun da ondan."
"Ama seni de çok seviyorum."
"Biliyorum." Şakağını onun başına yaslayıp gözlerini göle çevirdi. "Bir de bana sor."
"Beni ne kadar çok sevdiğini mi?"
Güldü. "Seni zaten sevdiğimi çok iyi biliyorsun." Gülüşü hafif bir derinlik aldı. Gözlerinin bakışı da gülüşü kadar derin ve donuktu. "Burada sen olmadığında, sen hayatıma girmeden önceki hayatımdan daha yalnız hissedeceğimi biliyorum."
Louis gözlerini aralayarak, işaret parmağıyla onun göğsü üzerindeki kumaşta hafifçe anlamsız şekiller çizmeye başladı. Harry'yi dinliyordu.
"Ama bunu söyleyerek seni burada tutmak için manipüle etme derdinde değilim."
"Etsen de durmam," diyerek onu güldürdü. Harry güldüğünde istemeden Louis de tebessüm etti ama istifini hiç bozmadı.
"Sonuçta çiçek dükkânı sahibini bekler." diye iç çekti Harry. Göğsü öyle yüksekçe kalkıp indi ki, Louis o nefesi kendi çekmiş gibi derin bir nefes aldı. Harry'nin ne kadar sıkıntıda olduğunu biliyordu. Ailesi New York'ta olmasaydı belki daha az yalnız hissederdi ama her zaman yanına gelen bir Louis olmadığından, iç sıkıntısı daha belirgindi.
"Ancak bunu kendime, daha doğrusu bize yapan benim. Gerçekten... Protez bacağım topallamama neden olmasa, ilk işim New York'a inmek, senin yanına gelmek olurdu."
"Harry..." Huysuzca ona gömüldü. "Hâlâ aynı şeyleri düşünüyorsun. Tanrım... Bize bir şey yaptığın yok. Tatillerde mutlaka geleceğimi biliyorsun."
"Biliyorum," diye fısıldadı ama tek taraflı çaba olması, Harry'yi yine de huzursuz hissettiriyordu. Bunu Louis'ye derse, hayatına girmeme izin verdin ve birçok olumsuz davranışı bıraktın diyecekti. Ama yine de Harry, sürekli bacağını öne atarak insan içinden kaçmaya çalıştığı için bir süre sonunda ilişkinin yorulacağını biliyordu.
Eh, diye düşündü. Terapileri çoğaltsam iyi olur.
"O kadar düşünmeee..." Başını kaldırıp ona gülümsedi. "Sen yine karamsar düşüncelere daldın. Öp beni de kendine gel!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Flowers and Beautiful Men | Larry ✔️
Teen FictionHarry Styles kusursuz denebilecek bir yaşama sahipti. Anlayışlı bir eşi, onlarca dostu, başarılı olduğu bir işi ve sağlıklı bir vücudu vardı. Ancak her şey bir anda tepe taklak olunca, artık kusursuz olmayan bir yaşama değil, bir yaşamı olduğuna bil...