"Louis... Sen bu eve çok yakışıyorsun."
Louis, arka bahçesindeki iki ağaç arasına asılmış hamakta uzanırken, iki gündür aklında dolanan bu cümleyle gülümsüyor ve ağaç yaprakları arasında parıldayan mavi gökyüzüne bakıp, âdeta kelebekler uçuyormuş gibi hissettiği kasılmış karnına ellerini bastırıyordu.
Göğüs kafesinden taşmak isteyen kahkahaları bastırmak için uğraşırken derince nefes alıyor, gülümsüyor, gözlerini yumup Harry'nin adını sayıklıyor ve onları tekrar açtığında bir iç çekişle birlikte yaşlar gözlerinde parlıyordu. Öylesine güzel bir histi ki...
O gün bu cümlenin ardından Harry uykuya dalmış ve Louis de girdiği transtan dakikalar sonra çıkıp evden ayrılmadan önce yalnızca boşluğu seyredebilmişti. İki gündür ise Harry, ablası Gemma'nın çağırması üzerine New York'a inmişti. Her ne kadar iki gün boyunca onu görememiş olsa da, aldığı bu iltifat ile sanki Harry yanındaymış gibi hissediyor, heyecanla dolup taşıyordu. O saatten sonra hissetmeye başlamıştı ki, Harry gerçekten kendisinden hoşlanıyordu.
Bu belki de onun hissettiği şekilde değildi, bilemiyordu. Ama yine de tarifi olmayan bir duyguydu ve Harry ona hiç ilgi göstermezken, şimdi Louis'ye itiraf gibi görünen iltifatla karşılık vermiş olduğu için dünyalar onun olmuş gibi mutluydu.
Lottie ve Felicitie'nin geldiğini fark ederek onlara döndü. İki kız muzip bakışlar atıyor, kollarını birbirlerine dolamış, sırıtıyorlardı. Louis gözlerini kıstı ve yerinde doğruldu. "Bir şey mi oldu?"
"Sen," dedi Lottie. "Şu Bay Styles'la ne kadar yakınsın?"
Louis tek kaşını kaldırdı ama onun yerine Felicitie, "Belli değil mi Lott?" dedi sırıtarak. "Her gün onun evine gidecek kadar yakınlar gibi görünüyor."
"Kesinlikle," dedi Lottie. "Ben annemi o kadar görmüyorumdur."
"Pekâlâ kızlar, burada neler döndüğünü söyleyebilir misiniz?"
"Bay Styles az önce evin ön bahçesinin çitlerine yaslanmış, evi gözetliyordu."
Louis şaşkınca ayaklarını yere indirirken, kızlar sırıtmaya devam ediyordu. "V-ve ne oldu?"
"Ben de yanına gittim," dedi Lottie. "Ne aradığını sorduğumda bana seni sordu. Yani nerede olduğunu... Ben de müsait olmadığını söyledim."
Louis sinir ve heyecan karışımı bir aceleyle ayakkabılarını giymeye çalışırken, "Lott!" diye çıkıştı. "Bana haber vermeliydin, offf, müsaitim ya!"
Tam aralarından geçip birkaç adım atmıştı ki, "Ama bir haber getirmemi istedi," dedi genç kız. Louis de aniden durup ona dönmek zorunda kaldı.
"Ne dedi?"
"Karşılığında yirmi dolar alırım ama?"
Louis hiç düşünmeden elini cebine atıp yoklarken, "Bana da!" diyen Felicitie sebebiyle aceleyle iki adet yirmilik çıkararak onlara uzattı. "Söyleyin."
"Saat bir buçukta evinde seni bekliyormuş. Olta ve kovanın olması gerektiğini söyledi. Bir de güneşten koruyabilecek şapka olsa iyi olur dedi."
Louis içten bir gülüşle kızlara baktı, sonra paniğe kapılıp kol saatine baktı. On beş dakikası kalmıştı!
Aceleyle eve girip kilere geçti. Titreyen elleriyle babasının oltasını ve balıkları koyduğu kovayı aldı. Kapı önüne yerleştirip odasına koştu ve dolabın içinde en uygun kıyafetlere bakındı. Bir kot şort, beyaz bir tişört ve bilekte beyaz çorap aldı. Hemen üzerini çıkarıp çoraplarını giydi. Sonra şortunu, en sonunda da tişörtünü giyip tişörtün eteklerini şortun içine sıkıştırdı. Açıkta kalan yerlerine güneş kremi sürerken kapının açılmasını bile umursamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Flowers and Beautiful Men | Larry ✔️
Teen FictionHarry Styles kusursuz denebilecek bir yaşama sahipti. Anlayışlı bir eşi, onlarca dostu, başarılı olduğu bir işi ve sağlıklı bir vücudu vardı. Ancak her şey bir anda tepe taklak olunca, artık kusursuz olmayan bir yaşama değil, bir yaşamı olduğuna bil...