Louis, önündeki kazılmış toprağa menekşenin kökünü yerleştirip üzerini örtmeye başladı. Ardından yan kısma geçip küçük bir kürekle kazdı ve mor menekşeyi yerleştirdi.
Az önce, bir saat boyunca hiç durmadan çimleri biçmesine ve çalıları budamasına rağmen durmak bilmiyordu. Alnı topraklıydı, burnu güneşten hafif kızarmıştı. Eski koyu gri gömleği ter içindeydi, şortu da çamura bulanmıştı ama Louis hiçbirini umursamıyordu.
"Ah Louis, biraz dinlen lütfen. Onların acelesi yok ki..."
Toprağa bulanmış eldivenli eliyle çenesindeki ter damlalarını silip, "Hayır, Bay Silvio," dedi. "Evinizin bahçesini pırıl pırıl yapacağım."
"Oh..." Yaşlı adam fötr şapkası altından memnuniyetle ona baktı. Kamp sandalyesine oturmuş, ellerini bastonuna koymuş hâlde Louis'yi seyrediyordu. "İtalya'da da böyledir. Yaşlılara çok hürmet vardır. Gençleri bu yüzden severim, örnek alınacak birisin Lou!"
Louis bir şey demedi. Kenardaki boş ibriği aldı, ev duvarına sabitli çeşmeden içine su doldurdu ve duvar kenarlarına diktiği çiçekleri sulamaya koyuldu. Yirmi menekşe, sarı evin duvarlarını süslemişti. Louis'nin ise terler çenesine, boynuna inmeye devam ediyordu.
"Dolapta limonata olması gerekiyor, git al evlat, ödemli şişmiş bacaklarımla içeriye gidecek hâlim yok."
"Böyle iyiyim, Bay Silvio."
"Oh, ne demek iyiyim? Terden sırılsıklam oldun! Ayrıca iki saattir bahçemle ilgileniyorsun. Hadi, yap dediğimi."
Louis dinlemedi. İbriği yerine bırakıp eldivenkeri çıkardı, kenara konmuş hortumu katlamaya başladı. Bay Silvio onun bu hızlı ve durmaksızın devam eden hareketlerini şaşkınca izliyordu. Bir derdi olmalı, diye düşündü. Yoksa bir insan iki saat boyunca su bile içmeden bu kadar hararetle iş yapar mıydı?
"Ciao, Signor Silvio!"
"Ooh, ciao amico!"
Bay Tomlinson kahkaha atarak yaşlı adamın elini dostça sıktı. "Nasılsınız?"
"Seni görünce daha iyi oldum! Ah, ama beni şu saunaya soktuğunda daha iyi oluyorum!"
"Soğuk ve yağmurlu günlerde sizin için her zaman yerimiz vardır."
"Grazie, evlat."
"Louis? Telefonunu kaç kez çaldırdım duymuyor musun?"
"Sesi kapalı," diyerek, etrafa göz gezdirmeye başladı. Belki de düzenlenecek daha farklı şeyler bulabilirdi. Babası karşısına geçip omuzlarından tuttuğunda ise şaşkınca ona baktı.
"Çok yorgun görünüyorsun, halinden haberin var mı?"
"Çalıştığım için baba, neden olabilir ki?"
"Tüm gün su bile içmedi!" diye şikâyette bulundu Bay Silvio.
"Tanrım... Neden?"
"Susamadım." Bay Tomlinson öylece oğlunun gözlerine endişeyle baktı. Louis de gülümsemeye çalışıp, "İyiyim, baba. Bir şey yok," dedi.
"Bana hiç öyle gelmiyor. Yarın New York'a gideceksin ama böyle işlerle meşgul oluyorsun."
"Bay Silvio'ya yardım ediyorum."
"Bak evlat, babandan kaçamazsın, seni iyi tanıyorum. Bana söylemediğin bir şeyler var ve bu canımı sıkıyor." Kaşlarını çattı. "Yoksa Harry mi bir şey yaptı?"
"Hayır..." Başı istemsizce eğilirken gözleri birden yaşlarla doldu. Alnını yavaşça babasının göğsüne yasladığında, Mark endişeyle onu sarmaladı. Bay Silvio bu durumda orada bulunup onları rahatsız etmek istememiş, yavaş adımlarla eve girmişti. Zaten Louis'nin hâl ve hareketlerinden bir sorunu olduğunu anlaması güç değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Flowers and Beautiful Men | Larry ✔️
Teen FictionHarry Styles kusursuz denebilecek bir yaşama sahipti. Anlayışlı bir eşi, onlarca dostu, başarılı olduğu bir işi ve sağlıklı bir vücudu vardı. Ancak her şey bir anda tepe taklak olunca, artık kusursuz olmayan bir yaşama değil, bir yaşamı olduğuna bil...