Louis, veranda kenarında sıralanmış annesine ait çiçekleri sularken, yerdeki bir saksıda, neredeyse solmak üzere olan yapraklarıyla bir gül saksısı buldu. Gül, serin ortamlarda yaşar ve yazın da canlı yapraklarıyla tıpkı diğer birçok çiçek gibi insanı büyülemeyi başarırdı.
Aslında, annesinin birkaç adet daha gülü bulunuyordu ama bu gül de yalnız kalmış gibi köşede ölümü bekliyordu. Belki de Jay bu çiçekle ilgilenmeyi bırakmıştı. Louis öyle ya da böyle, içinden gelen bir heves doğrultusunda bu çiçeği Harry'ye hediye etmek istiyordu.
Aniden gelen bu hevesi bastıramayıp ibriği kenara bıraktı ve gülü saksıyla birlikte alıp doğruca Harry'nin evine ilerledi. Saksıdaki toprakta çürümeye yüz tutmuş minik çiçek yapraklarına bakılırsa, bu gül pembe renkteydi.
Birden durdu.
Harry'ye pembe gül uzatarak ondan hoşlandığını söylemişti. Acaba şimdi yapmak istediği bu jesti yanlış anlar mıydı ki? Hayır hayır, anlamazdı. Hem üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçmişti. Koskoca devlet memurunun böylesine bir şeyi hatırlayacak hâli yoktu. Yürümeye devam etti.
Kulübeye geldiğinde bir taksi kapıda bekliyordu. Hachiko ise onu görerek hevesle kendini sırt üstü yere attı ve patilerini kendine doğru çekerek, dilini çıkarıp kuyruğunu hızlıca sallamaya başladı. Louis yere çömelip karnını okşamayı ihmal etmezken, "Nasılsın güzel kızım?" diyerek neşeyle onunla konuştu. Hachiko bir kez havladı ve okşanmanın keyfini sürmeye devam etti.
O sırada evin kapısı açıldı. Louis heyecanla yerinden kalkıp saksıyı öne uzatacaktı ki, içeriden süzülen genç bir kadınla duraksayıp, artık yumruk yemiş gibi hissettiren karnına saksıyı bastırmak zorunda kaldı. Gülüşü soldu, kalp atışı yavaşladı...
Bu kez Harry de kapıda belirdi. Louis'yi fark ederek kaşlarını çattığında, genç kadın ona döndü, elini yüzüne yerleştirip Harry'yi dudağı kenarından öptü. Harry dikkati dağılarak kadınla vedalaşırken öyle sıcak gülümseyip bakıyordu ki, Louis onlara bakmak istemeyip tekrar çömeldi ve köpeği sevmeye devam etti. Oysa kendisine hep moron gibi davranırdı.
Tamam.
Kalbi feci şekilde kırılmıştı."Numaram sende var," dedi kadın. "Aramayı unutma."
"Tabi."
Kadın gülümsedi ve uzun bacaklarıyla uzun adımlar atarak taksiye bindi, gözden kayboldu. Aslında Harry kadına dâir hiçbir şey hissetmiyordu ve yüksek bir ihtimalle onu bir daha aramayacaktı. Açıkçası bunu yapmayacağını, Pocono'nun turistlerinden biri olan bu kadın da biliyordu. Sadece Harry, geceyi geçirdiği insanların iyi bir karşılama ve uğurlamayı hak ettiğine inanırdı.
"Nımırım sindi vır." Louis kendi kendine sinirle söylenirken, Harry kaşlarını çatıp nihayet ona baktı.
"Ne dedin?"
"Üzerini giymenin bence iyi olacağından bahsettim."
Louis'nin kendisine bakmadan söylenmesi üzerine bedenini süzdü ve yalnızca baksırıyla -eğer protez bacağı sayılmıyorsa- durduğunu anladı. İçeri geçti, rahat bir eşofman, tişört ve spor ayakkabılarını giyerek tekrar bahçeye çıktı.
"Evimin bahçesinde ne arıyorsun?"
Louis, onun bu huysuz hâline aldırmadan sıcak bir tebessümle ayağa kalkıp elindeki saksıyı uzattı. Harry ise sol kaşı kalkmış, çiçeğe ve ona bakıyordu. "Gül. Sana hediye etmek istedim de."
"Bu ölü şeyi mi?"
Kaşlarını çatarak, sanki küçük bir çocuğa hakaret edilmiş gibi saksıyı kendine bastırıp yapraklarını okşadı. "Öyle söyleme, henüz ölmedi. İyi bir bakımla kendine gelebilir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Flowers and Beautiful Men | Larry ✔️
Teen FictionHarry Styles kusursuz denebilecek bir yaşama sahipti. Anlayışlı bir eşi, onlarca dostu, başarılı olduğu bir işi ve sağlıklı bir vücudu vardı. Ancak her şey bir anda tepe taklak olunca, artık kusursuz olmayan bir yaşama değil, bir yaşamı olduğuna bil...