Louis, kraft kağıtla sardığı kırmızı gül buketini kırmızı kurdele ile bağlayıp gelen kadın müşteriye verirken dışarıda yağan karın aksine sıcacık gülümsedi. "Yine beklerim, mutlu noeller."
"Mutlu noeller!"
Kadın ayrıldığında, Louis sevinçli bir iç çekişle kollarını bağlayıp dükkanın boydan boya uzanan camından baktı. Camın iç yüzeyi buharlanmış, kar tutamları pencerenin ve camlı kapının eşiklerine tutunmuştu. Sulu kar yağarken, hava hem kararmak üzereydi hem de insanların kaçışmasına neden oluyordu. Kimi çocuklarıyla alışverişe çıkmıştı, kimi hediyeler alıyordu, kimi ise New York'un bu 3. Sokağındaki trafikten nasibini alıyordu.
"Neyse," diye mırıldandı. "Ben de dükkanı süsleyeyim."
Noele yalnızca altı gün kalmıştı, arefe günü ise doğum günüydü. Noelin en sevdiği yanı büyük ihtimalle önceki gün doğum günü olmasıydı. Eskiden hep ailesiyle kutlardı, şimdi ise onlar bile yoktu. Kendi düzenini oluşturduğu için buna yakınmıyordu ama hep birlikte olmanın tadını elbette çok severdi.
Kutudan yapay çam ağacı salkımı alarak dev pencere altına üç basamaklı demirden merdiveni açtı. Merdivene çıkıp bant yardımıyla bir dalga gibi pencere tavanına yapıştırdı. İki kenarından çam salkımları uzanıyordu. Simli yıldızları da Marnah's Blossoms yazısının kenarlarına büyüklü küçüklü şekilde yapıştırdı. Kar spreyiyle de minik minik camlara sıktı.
Merdivenden inip kapattı ve onu depoya kaldırdı. Ardından kutu içinden parıltılı ve püsküllü kırmızı beyaz renklerde uzun şeritler çıkardı. Bunları da çiçeklerin aralarına dağıtarak renk patlaması meydana getirdi. Yeni bir tane alıp saksıların dibinden şeridi geçirdiği sırada kapı açıldı ve küçük çan çınlayarak gelen müşteriyi haber verdi. "Afedersiniz," dedi dikkatle düzenleme yaparken, kapı da kapanmıştı. "Hemen sizinle ilgileneceğim."
Müşteri sessiz bir biçimde bekledi. Louis onun çiçeklere baktığını düşünerek dibindeki kutudan bir şerit daha çıkardı ve alt basamaktaki saksıları özenle süslemeye başladı. Yaklaşık bir dakika geçmişti ki, tanıdık ses birden kulaklarına dolarak onu irkiltti. "Hey... Ufaklık. Ben geldim."
Saksıların dibini süsleyen elleri duraksadı. Kalbi hızlanırken dudakları titredi, buruk ve nihayet dermiş gibi bakan gözlerini arkasına çevirip, "Harry?.." diye fısıldadı. Harry ona karlarla süslenmiş saçları ve kızarmış burnu eşliğinde gülümserken, Louis neredeyse dolmasından korktuğu gözlerini yumarak parmak uçlarında hızla onun boynuna sarıldı. Anında beline sarılan kollarla kendini bir ayıcığın sardığını hisseder gibi olmuştu. "Harry," diye inilti bıraktı. "Geldin..."
Harry bir yandan onun sırtını ve belini okşarken, "Geldim," dedi. "Senin için geldim."
"Sonunda," dedi titreyen sesiyle. Burnu sızlamış ve gözleri ıslanmıştı. Buna inanamıyordu. Bugün, bu şey hiç mi hiç beklemediği tek şeydi. Meteor yağmuru olsaydı bile bu kadar şaşırmaz, milyon dolarlar verseler bu kadar mutlu olamazdı. Öylesine karmaşık bir ruh halindeydi ki... "Sonunda her şeyi arkana atıp geldin."
Gülümsedi. Yüzünü onun boynuna gömüp kokusunu derin derin içine çekti. Hafif terlemişti ama çiçek aromalı duş jelinin kokusu narin teninden silinmemişti. Ama aslında ne fark ederdi? Onun dükkanında, eskiden tartıştıkları bu çiçek bezeli dükkanda Louis'sinin minik bedenini kolları arasına almıştı.
Her şeyi arkanda bıraktın, demesinin altında yatan anlamı da biliyordu. Koruklarını yendiği, en azından şimdilik de olsa bacağının durumunu umursamadığı için Louis'nin büyük kalbine minik bir su serpmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Flowers and Beautiful Men | Larry ✔️
Teen FictionHarry Styles kusursuz denebilecek bir yaşama sahipti. Anlayışlı bir eşi, onlarca dostu, başarılı olduğu bir işi ve sağlıklı bir vücudu vardı. Ancak her şey bir anda tepe taklak olunca, artık kusursuz olmayan bir yaşama değil, bir yaşamı olduğuna bil...