"İki tavuk tantuni hazır ! " Diye bağırıp elimdeki son siparişi de Oğuz'un servis edebilmesi için tezgaha bıraktım. Bir yandan eldivenleri çıkarırken bir yandan da söyleniyordum kendi kendime.
" Hayır yani bu sıcakta ne gerek var bu eldivenlere,tadı zaten kötü çıkar ki o şekilde. Elimde kir mi var yani bu mudur? Yapış yupuş oldu her tarafım yine. Asıl tadı çıplak elle yaparsan çıkar bu yemeğin ,tabi siz nereden anlay-" söylenmelerimin daha yarısına bile gelmemişten neşeli bir kahkaha sesiyle kafamı mutfağın girişine çevirdim.
Mustafa Amca yani az önce siparişleri götüren Oğuz'un babası kapı girişine yaslanmış onu tontiş gösteren göbeğini tuta tuta gülüyordu.
Onu o şekilde görünce ben de gülümsedim.
Mızmızlanan çocuklar gibi göründüğümün farkına varmıştım sonunda.
"Nee? Ne diye gülüyosun Mustafa amca ya görmüyor musun halimi?"
Yaslandığı kapıdan çekilip yanıma doğru adımladı. Bonemin kenarından taşan sıcaktan yapış yupuş olmuş saçlarımı çekti yüzümden.Hâlâ arada minik minik gülse de konuşabilecek kadar sakinleşmişti en azından.
"Birileri bunalmış yine bakıyorum da? Nesli ne dedim ben sana kızım , koy şu hergele Burak'ı bu tarafa sen de rahatla."
Yahu koyardım koymasına ama acaba Burak buraya geldikten sonra tantuni yapacak et kalır mıydı orası bilinmez.
Yeni sipariş gelmediği için önlüğümle beraber boneyi de sökercesine çıkartmış bi yandan da Mustafa amcaya laf yetiştirmeye çalışıyordum.
" Tamam canım amcam biliyorum buraya ihtiyacın yok senin ama emin ol Burak mutfağa geçtiği anda seni koca bir iflasa sürükler. Ben bundan korkuyorum." Tek kaşını kaldırmış yüzündeki tebessümle bana baktı. "Hadi ya ?" Der gibi bir ifadesi vardı. Sanki bilmiyor oğlu gibi gördüğü çocuğun hallerini.
"Ha sen dersen ki,yok kızım sen buralarda yorulma bu sıcakta batan dükkan sana kurban olsun, seve seve geçerim motorumun başına." Mustafa amcanın eğlenen ifadesiyle ben de ufak ufak kıkırdıyordum.
"Oooo Nesli hanım bakıyorum da çok eğleniyorsunuz biz oradan oraya koştururken. Çektiğimiz çileye bak kardeşim ya. Biz dışarda yaşam mücadelesi verelim hanımefendi buralarda gülsün dursun. Ay Nesli'm ver şurdan bir dürüm kendime geleyim . Bak elim ayağım titriyor açlıktan kurban olduğum hadi." Elinde kaskıyla mutfağa dalan Burak benden daha çok mızmızlanıyordu.
Kaşımla Mustafa amcaya Burak'ı gösterdim. "Bak gördün mü?'
"Yaklaşık olarak 10 dakika oldu son teslimatı götüreli ve ondan önceki teslimat arasında da 2 tane dürümü gömdüğünü düşünürsek..." Sanki çok önemli bir matematik problemini çözüyormuş gibi parmaklarımı çeneme koymuş gözlerimi kısarak havada işlem yapan profesörler gibi davranıyordum.
"Gün bitimine kadar sattığımız tantuniden daha fazla tantuni yemiş olacak. Ve bu daha mutfağa geçmemiş hali." Mustafa amca kıs kıs gülerken
Burak sanki çok ayıp laflar etmişim gibi gözleri şok içinde açılmış elleri kalbine gitmiş,
" Sen ! SEN! Benim lokmalarımı mı sayıyorsun Nesli'm ?? Aşk olsun gerçekten, ben de dostumsun dedim kardeşimsin dedim. Yediğim bir iki tantuninin lafını mı-""Kardeşim yalnız 7. Oldu bu dükkan açıldığından beri." Oğuz içeri kirli bardaklarla girip sanki hep yaşanan bir şeyden bahseder gibi bıkkın bir tonda söylemişti.
Dönüp bana göz kırptığında bıyık altından güldüğünü hepimiz çok net görebiliyorduk.
Burak nikah masasında terk edildiği yetmemiş, bir de onu terk eden sevgilisinin masraflarını ödemek zorunda kalmış gibi bir ihanet sıfatıyla yapıştığı duvarda aşağı doğru kaymaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Aile Hikayesi (Neslişah Ver. 1.7)
Teen FictionKendi halimde aksiyonsuz bir hayat yaşadığımı zannederken aslında hayata direkt aksiyonlu olarak giriş yapmışım. Aslında işin güzel yanına bakacak olursak 17 sene boyunca iyi hayatta kalmışım...