Bölüm 10

15.2K 834 97
                                    

       Gözlerini kısmış, avına saldırmaya hazır duran Sibirya'ya aynı bakışlarla karşılık verdim. Beni avı zannediyordu ama bir avcıyı av yerine koymak yapılabilecek en büyük hatalardandı.
O kadar dikkatli hareket etmem gerekiyordu ki en ufak yanlışımda üstünlüğü kaybederdim. Pekala pekala çok çabuk strateji geliştirmem gerekiyor.

Tükürsem?  Olmaz.
Ağlama taktiği? İşe yaramaz.
Dikkat dağıtma? Salak ama o kadar da değil.
Basit yaralama? Elini kana bulamaya değmez evlat.

       Sürem azalıyordu. Gerginlik had safhadaydı. Arkada vahşi Batı müziği çalıyordu. Bu savaştan alnımın akıyla sıyrılmalıydım. Oturduğum yerde geriye doğru yaslanır gibi yaptım. Vazgeçtiğimi düşünüp kontrolü bıraktığında saldıracaktım. Sibirya da aynı hareketi yaptığında tam son kalan patates için atağa geçmiştim ki üçüncü bir el olaya dahil olup ikimiz de alamadan patatesi alıp çekilmişti.

         Gözlerimi sonuna kadar açıp bu savaşı sonlandıran hazıra konan kişiye  döndüm. Ali abi olduğunu görüp göz göze geldiğimizde yarım ağız gülerek göz kırpmıştı. Homurdanıp önüme döndüm.
"Ali abi tam bir hazırlopsun gerçekten. Askerlerim bile hazırdı. O patatesi kuşatmak için ne kadar strateji ürettim senin haberin var mı?" Sibirya alaylı gülüşlerinden atmıştı yine.

"Sen gerçekten sana mı kalacağını düşünüyordun onun?" Çatalımı ona doğru salladım.

" Aslında stratejim sana yâr olmasın da kime giderse gitsin prensibi üzerine kuruluydu." Gözlerini devirdi. Hay o gözlerini oyasıcalar.

"Sen bana hazırlop mu dedin az önce ?" Ali abinin sakin ama korkutucu sesiyle tedirginlikle ona döndüm.

"Eheh. Öyle mi demişim. Yok canım. Savaş stresi işte, ne diyeceğimi bilemeden diyip, demek istediğimi diyememiş olabilirim diye düşünüyorum. Aslında demeye dilimin varmadığı deyimleri sana karşı demeye dilimin dönmesi, dilimin mecazi anlamda değil gerçek anlamıyla dönmesi dileğiyle dediklerimi kısa kes-"

Tek kaşını kaldırmasıyla sesim alçalarak yarıda kesilmişti. Sanırım uzattıkça kafa karıştırırım taktiği yememişti bu sefer.

"Onlar bende sökmez Neslişah, avukat olduğumu unutuyorsun gibime geldi." Şirin olduğunu düşündüğüm bir gülümseme yolladım. Önüme döndüğümde bu taktiğin Ali abi dışında herkeste etki ettiğini görmek keyfimi düzeltmişti.

Formdan düşmemişsin kızım aferin sana.

       İki dakika sonra Sibirya'yla ortamıza bir tabak patates gelmesiyle saçımdan öpülmem bir olmuştu. Kafamı kaldırdığımda anneyi gördüm. Gülümseyerek tabağı gösterdi.
"Çekinmeden isteyebilirsin kuzum benim, bu aç kurtlar sana bırakmazlar biliyorum." Gözlerimin ışıl ışıl olduğuna yemin edebilirim şuan. Anneyi bağrımıza basabiliyor muyuz? Gerçek anlamıyla.

"Teşekkür ederimm. Ve evet özellikle de karşımdaki Sibirya kurdu tek çatala 15 tane patates sığdırabiliyor." Kıkırdayıp saçımı son kez okşadıktan sonra  yerine oturdu.

"Sibirya mı?" Küçük Aydemir Sibirya'nın bu sorusuna gülünce yediği yemek boğazında kalıyordu nerdeyse. Öksürmeye başlayınca sırtını patpatlamaya başladım.

"Helal yavrum helal. Az daha belli etseydin küçük Aydemir, böyle tam anlaşılmadı kardeşim. Beni ısırırsa seni de kuduz yaparım haberin olsun."  Boğazında yemek kalmamasına rağmen hala kurtarmaya çalışıyormuş gibi Gökmene doğru eğilmiş, ölüm fermanını kulağına fısıldıyordum.

Gökmen kafasını salladı hemen. "Teşekkür ederim ablacım sen de olmasan kuzulara kurtlara yem olurdum valla."  İğneleyici Aydemir seni. Ablasının tek varisi görüyorsunuz değil mi?

Bir Aile Hikayesi (Neslişah Ver. 1.7)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin