Bölüm 29

9.7K 726 168
                                    


      Düldül'ümü içeri sokarken şöyle bir bakındım etrafa. Nereye koysam sığardı zaten ama uyuzluğuna Sibirya'nın hep koyduğu yere doğru parkedip indim. Uyuzluksa uyuzluk abiciğim. Benimki de bu tarz bir pasif direniş işte.

Garajın salona açılan kapısının çaprazında duran bir kapı daha vardı. Buraya hiç dikkat etmemiştim daha önce. Evin her tarafında bir sürü oda vardı daha keşfedemediğim.

      Odaya girdiğimde alet edevatlarla dolu bir yer karşıladı beni. Duvarda asılı duran çekiç, tornavida ve daha bir çok aletin hemen altında kocaman bir masa vardı. Ne kadar uğraşıklığı seven bir ailem var, Allah'ım bu kadar ben olabilen bir aile olabilirdi ancak.

Masanın üstünde büyüklü küçüklü bir çok tahta parçası ve yine farklı boyutlarda çiviler vardı.

     Bunlarla kimin uğraştığını çok merak etmiştim. Yeni yeni başlandığı belliydi. Tahtaların arasındaki ozalit kağıdı ( mimarların kullandığı taslak kağıtları) dikkatimi çekti. Sağdan soldan toplanmış gibi duran ve hiçbir şeye benzemeyen bu tahtalar, önümde duran kağıda göre mükemmel bir sandığa dönüşecekti.

Kağıdı biraz daha incelediğimde sandık çiziminin kenarlarında bir sürü not tutulduğunu gördüm. Ufacık bir şekilde yazılmış olan "nesli" yazısını görünce daha fazla kurcalamadan aynı şekilde yerine koydum kağıdı.

Ay birileri bana hediye mi yapıyor yoksa? Heyecanımı zar zor dizginledim. Hediyeler kalbimi aşırı hızlandırırdı.

      Başta kimin yaptığını çok merak etmesem de şuan meraktan yerimde duramıyordum. İçimdeki küçük şeytan etrafta ipucu aramaya başlamıştı bile ama dizginledim kendimi hemen. Sakinleş Nesli, sakinleş. Hediye olacaksa bırak sürpriz olsun. 

Derin bir nefes alıp alet odasını kurcalamaya devam ettim. Masanın üstündeki tahtaların bir benzeri duvara dayalı bir şekilde duruyordu. Bu tahtalar içimdeki Pinterest hevesini kıpraştırıyordu.

En düzgün duran dikdörtgen şeklindeki tahtayı incelemeye başladığımda aklıma gelen fikirle heyecanla yerimde kıpırdandım.

      Sibirya'nın yerine park etmem yeterli uyuzluk seviyesine ulaştıramamıştı beni. Orayı bana ait bir hale çevirmem gerekiyordu. Çekmeceleri iyice karıştırıp işime yarayacak malzemeleri toparladıktan sonra olduğum yere çöktüm.

Kalemle tahtanın üzerine taslağını çizip çivileri çakmaya başladım. Elime tam sığan çekici her çiviye geçirdiğimde birine ithaf ediyordum.

Bu, tanıştığımız ilk gün ablaya ihtiyacım yok diyen küçük Aydemir'e
Bu, sana güvenmiyorum diyen Yağız abime
Bu, bana uyuzluk yapan Alaska'ya
Bu... bu da komple Sibirya'ya girsin.

Küçükleri aradan çıkardığımda kalan ana çivilerin hepsini antibabanın kafasına çaktığımı hayal ederek devam ettim işime.

Kısa bir süre duraklayıp acaba gerçekten kafasına çivi çaksam nolur diye düşündüm. Bence dünya böyle iğrenç bir yarattıktan temizlenmiş olurdu.

Ya da bunu bir oyuna dönüştürüp adam asmaca tarzı bir şey mi yapsaydım? Her bilemedikleri harfte sırayla bir uzvuna dev çivileri çakardım. Tek seferlik bir oyun olurdu ama olsun kaliteli bir kelime bulursam yeterince eğlenebilirdik...

"Abla? Niye psikopat katiller gibi çekice gülümsediğini sorabilir miyim?"

Gökmen'in sesiyle irkilip kendime geldim. İçimden ne psikopat bir şey çıktı be! Kapıda hala dikilen Gökmen'e döndüm.

"Korkuttun beni!" Elimdeki çekice baka baka yanıma geldi yavaşça.

" O çekiçle kurduğun planları bana uygulamayacaksan geliyorum bak?" Yapmacık korkmuş haline gülüp salladım elimde.

Bir Aile Hikayesi (Neslişah Ver. 1.7)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin