Altı | Büyük Odanın Sırrı

1.7K 165 49
                                    


Altı | Büyük Odanın Sırrı

- Ertesi sabah -

Jennie akşam gelmemişti. Ne yemeğe, ne de uyumaya. Jungkook ise beni hızla odama gönderip bağırarak birkaç konuşma yapmıştı sabaha kadar. Sürekli birilerine emirler yağdırmıştı. Bende bir işsiz olarak uyumayıp kapımı biraz aralayarak onu dinlemiştim sadece.

Sürekli henüz adını dünkü kahvaltıda duyduğum kızdan bahsediyordu. Chae ya da Chaeyoung denilen bu kız nedense kimsenin dilinden düşmek bilmiyordu. Özelikle Jungkook hep Jennie ile Chae'yi aynı cümle içerisinde kullanmadan cümle kurmuyordu. Son birkaç görüşmesinde sürekli o ikiliden bahsetmişti. Ezberlediğim cümleleri ise genellikle "Chae'nin yanında olmalı. Jennie'yi bulun!" ya da "Tüm ringleri kontrol edin o ikisi beraberdir. Eğer ben oraya gelirsem, hepinizi ölmüş bilin." Olmuştu. Cidden Jennie'yi merak etmiyor değildim. Jungkook son iki saattir sessizleşmişti. Ya Jennie'yi bulmuştu ve rahattı ya da şu an uyuyakalmış falan olmalıydı. Çünkü son iki saattir Jungkook'un sesini hiç duymamıştım.

Ancak yine de nedensizce aşağı inmeye korktuğumdan bana verilen odanın yatağına gömülmüş vaziyette bekliyordum. Açlığım kendini arada belli etsede merakım nedensizce açlığımı unutturuyordu bana.

Gözlerimle etrafı taradım. Güneş doğmuştu ve yağmur azar azarda olsa yağıyordu. Ardından nefesimi tutarak ultra sessizlikle son kez aşağıyı dinlemeye çalıştım. Çıt sesi dahi yoktu.

"Sanırım etrafa göz gezdirmeliyim..." Merakıma yenik düşerek ayaklarımı yataktan aşağı sallandırdım. Sabaha kadar bağıran adam şimdi niye bu kadar sessizdi? Bir anda uykusu mu gelmişti?

Uykulu gözlerim hiç uyumadığımdan dolayı kızarmış olmalıydı. Vücudum ise rahatlama ihtiyacı duyduğundan ufak çaplı gerindim. Belimi ve kollarımı birkaç kere kıtlattıktan sonra karşımdaki aynaya gözüm kaydı. Üzerimde dün banyo yaptıktan sonra giydiğim siyah kadife bir gecelik vardı. Üstü uzun bir gömlekken, altım kaliteli bir kadife kumaşından üretilen pijama gibiydi. Kadife gömleğimin düğmeleri ve bilek kısımları beyazdı. Altımdaki pijamanında bilek kısımları beyazdı. Geriye kalan tüm gecelik siyahtı ve güzel bir uyum oluşturuyordu vücudumda. Sarı saçlarım uyumadığım için pek dağılmamıştı. Açıkçası şu an vizelere hazırlanan ve sabaha kadar uyumayan bir üniversite öğrencisinden farkım olduğu söylenemezdi.

Sakin adımlarla kapıya yöneldim ardından sessizce kapıyı araladım. Tekrar bir ses duymaya çalıştım. Ancak yine etraf sessizdi. Ölüm sessizliği gibi...

Sakince bana verilen odadan çıktım ve yavaş adımlarla merdivenlere yöneldim. Jungkook'un odasında olmadığını biliyordum. Çünkü kapım aralık olduğu için birinin geldiğini ya da gittiğini sabaha kadar izleyebilmiştim. Sabaha kadarda Jungkook hiç odasına çıkmamıştı.

Merdivenlerin oraya geldiğim sırada duraksayarak aşağıya baktım. Merdivenlerin olduğu bölümden salon rahatlıkla gözlemlenebiliyordu. Uykulu gözlerimle ayaklarımın altındaki salonu süzdüm. Boştu. Ardından bir basamak indim, bir basamak daha ve bir basamak daha... Birkaç saniye içerisinde salona ilk adımımı attığımda tekrar göz gezdirdim etrafa. Çok sessizdi.

Tanrım, yer yarılmıştı da bu adam yerin dibine mi gömülmüştü? Bu benim için iyi bir şeydi. Kaçmam kolaylaşırdı ancak nedensizce merakıma her seferinde yenik düşmemi engelleyemiyordum. Bu sefer adımlarımı mutfağa yönlendirdim. Eğer oradada yoksa arkama bile bakmadan çekip giderdim buradan.

Sakin adımlarım merakım sayesinde biraz hızlandığında mutfağın kapısına yanaştım. Ardından kafamı biraz içeriye sokarak boş mutfağa göz gezdirdim. Tezgahın üzerinde bitmiş olan bir şişe viskiden başka hiçbir şey gözüme çarpmadı. O burada da yoktu.

Comatose, liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin