On Bir | Soğuk Eller Sıcak Dokunuşlar

1.6K 149 48
                                    


On Bir | Soğuk Eller Sıcak Dokunuşlar

"Anlatacak mısın artık Jungkook?" Heyecanıma yenik düşerek dakikalardır ağzında lafları geveleyen Jungkook'a baktım. O ise öksürüp, kendine gelerek beni cevapladı "Pardon, konuyu beynimde toparlamaya çalıştım ama sanırım direkt anlatsam daha kolay olacak..."

Onu dinlemek için oturduğum koltukta bedenimi tamamen ona çevirdim. O da yeni yeni kendini göstermeye başlayan güneş ışığının altında bana dönerek, hafifçe parlayan gözleriyle beni odağına alarak konuşmaya başladı "Seni aslında ailenin borcu yüzünden falan alıkoymadım..."

"Orasını biliyorum. Bunu anlayacak kadar beynim çalışıyor." Sağ elini kaldırarak susmamı işaret ettiğinde onu onayladım. Bugüne kadar anladığım kadarıyla sözünün kesilmesi en sevmediği davranışlardan biriydi...

"Aslında olay hem ailenle alakalı, hemde değil... Of, Tanrım, nereden başlayacağım?!" İlk defa onu böyle heyecanlı görüyordum. Bu yüzden sakinleşmesi adına sağ elimi omzuna koyarak pat patladım. O da iç çekerek tekrar bana döndü ve şoka girmemi sağlayan o cümleyi söyledi "Lalisa, sen Chaeyoung'un kardeşisin."

Duyduğum cümleyi idrak etmek adına birkaç saniye duraksadım. Beynim kendini dışarıdan söylenen sözlere kapatırken hızla onun omzundaki elim enseme gitti. Yüzüme vuran güneşi engellemek adına birkaç santim eğildim ve Jungkook'un sözlerini kendi içimde tekrar ettim "Lalisa, sen Chaeyoung'un kardeşisin..."

"Kim... nasıl, ne?" Hızla başımı kaldırıp bana telaşlı gözlerle bakan Jungkook'a göz gezdirdim ve iki elimi de omuzlarına atarak onu sarstım "Jungkook, anlamıyorum hiçbir şey! Lütfen anlayacağım şekilde konuş!" Anlıyordum... ama idrak edemiyordum. Ne kadar saçma bir şeydi bu! İnsan kardeşini nasıl tanımazdı?!

"Lalisa, bak şimdi..." Elleri, omzundaki ellerime gitti ve sakince onları oradan indirerek ellerimi avuçları arasına alarak kucağına koydu. Elleri soğuktu, içimi titretti ama içimi titreten ellerinin soğuk oluşu değildi, soğuk ellerinin ardından bana verdiği küçük heyecan kırıntılarıydı. Cümlesine sakince devam etti "Sen henüz çok küçükmüşsün... Hatırlayamayacağın derecede küçükmüşsün. O zamanlar Chae yaramaz biriydi. Hayır, hayır... Daha doğrusu ailenizin gözünde öyle biriydi..."

"Sen bunları nereden biliyorsun?" Araya girdiğimde alt dudağını ısırdı ve beni cevapladı "Dinle beni. Anlatacağım her şeyi..."

"Sen henüz doğduğunda Chaeyoung- hayır, daha doğrusu o zamanki adıyla Rosè beş yaşında küçük bir kızmış... Senin hayatın gibi ailesinden kurtulana kadar hiç olmadığı kadar baskı görmüş. Bu baskıların çoğu psikolojik şiddetten oluşsa da... Ah, her neyse siktir et buraları!"

"Jeon, hiçbir şeyi geçmeden anlat bana!" Duyduklarıma inanamıyordum. Tanrım, bu zamana kadar yaşarken kardeşim, daha doğrusu ablam olduğunu bilmeden yaşamak... Nasıl bir insandım ben?!

"Chaeyoung'un dersleri pek iyi değilmiş. Zaten şu an gördüğün gibi neredeyse herkes onun bilek gücü sayesinde önünde diz çöküyor... Onun da küçüklüğünden beri hayali bu olduğundan pek çalışan biri değilmiş. Açıkçası çalışmayı sevse bile sırf ailesi onu zorladığı için inadına kitap yüzü dahi açmamış. O güne kadar..."

Kaşlarımı kaldırıp onu dinlemeye devam ettim. Bu zamana kadar her şeyden habersiz yaşıyormuşum meğer...

"Sen dört yaşındayken, Rosè'nin sana kötü örnek olmaması için onu yatılı okuması için başka bir şehire göndermişler... Şaka gibi."

Yorumsuzca onu dinlemeye devam ettim.

"Tanrı aşkına! Rosè henüz dokuz yaşında küçük bir çocukken tanımadığı bir şehire gönderilmiş!"

Comatose, liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin