On Üç | Yüksek Doz Heyecan

1.2K 132 15
                                    


On Üç | Yüksek Doz Heyecan

"Jisoo, çabuk bana gel."

"Aklınıza mı geldim, hayırdır Bayan Lalisa?" Jisoo'nun hoparlörden gelen tripli sesiyle görmese bile gözlerimi devirdim. "Bak şu an konumuz bu değil. Lütfen bana gel."

Artık bu evden gidiyordum ve son kez tüm uyuşukluk anılarıma şahitlik yapan bu eve gelmiştim. En son burada bulunduğum gece kaçırılma vakası yaşamıştım. Şimdiyse buradan gidiyordum... Evi toplamıştım, birkaç eşyamı aldıktan sonra Jisoo ile konuşup gidecektim. Yani planım böyleydi.

"Sen bana gel, kafedeyim. İnanmazsın ama müşterim çok, çıkamam şu an."

"Tamam, ben geliyorum."

Evet, tanıştırayım; ben ve kararlılık seviyem.

Hızla son kez odama gittim. İki kapılı krem rengi kıyafet dolabının bulunduğu, çift kişilik demir başlıklı bir yatağın olduğu ve bir boy aynasının bulunduğu sade odama... Hızla boy aynasının yanındaki siyah valizi sürükleyerek yatağımın üzerine koydum. İçini açtıktan sonra dolabıma yönelerek en sevdiğim film geceleri pijamamı, evde giyerek rahatça dolaştığım uzun tişörtümü, faturadan dolayı kalorifer yakamadığım günlerde giydiğim yünlü eşofmanımı, gri ince hırkamı, şarj aletimi ve son olarakta kulaklığımı içine koyup hızla fermuarı çekiştirerek kapattım. Bu evden hiçbir şey almayacağıma dair bir şeyler zırvalasam da şu an valizime koyduğum eşyalarım vazgeçilmezlerimdi. Kötü günlerimde yanımda olan eşyalarımdı.

Doğrusu bugüne kadar iyi bir günümün de olduğu söylenemezdi.

Valizin ayaklarını yere indirip son kez bu sade odaya bakındım. Ardından tebessüm ederek eşyalarıma el salladım "Bir daha beni göremeyeceksiniz, özlemeyin..." halime gülerek, aynı zamanda duygulu anlar yaşayıp beynimi çıkmaza sokup görevimi tamamladım.

Eşyalarımla da vedalaştıktan sonra son kez salona bakındım. Koltukların üzerine çarşaf sermiştim, belki bir gün ziyarete gelirim diye. Ardından bugün çöplerden ilk defa tamamen arınan mutfağıma göz gezdirdim. Her odayla ayrı ayrı vedalaştıktan sonra cebimden evin anahtarını çıkarıp kapıya yöneldim. Hoşçakal eski evim.

Kapıyı kapatıp kilitledim, küçük bahçemden yavaş adımlarla ayrılıyordum ki telefonumun titreyişini duyarak duraksayıp cebimden telefonu çıkardım. Jisoo'nun arıyor olduğunu görerek elimdeki valizle hızlı adımlarla yürümeye başladım. Geliyorum demiştim ancak yarım saatten fazla olmuştu.

"Lisa, benimle dalga mı geçiyorsun canımın içi?" Bıkkın kelimelerinin ardından dudaklarımı büzdüm "Seni özledim Jichu'm..."

Ani duygusallığımın onu afallattığını farkında olarak daha hızlı ilerlemeye başladım. Kafesi tatlıydı. Benim birkaç sokak ötemdeydi. Arkamdan valizi sürerek ilerlerken sessiz kalan Jisoo'ya karşı konuşmaya başladım "Hadi neredeyse geldim ben, burada duygusallık yaşamanın zamanı değil."

Bu cümleyi, evinde ki eşyaları ile gözleri dolu doluyken vedalaşan Lisa söylüyordu. Kesinlikle bipolar falan olmalıydım...

"Hediye turtan hazır, hızlı ol." Duyduğum cümleyle alt dudağımı ısırarak görmese bile başımı hızla salladım "Of, ağzım sulandı!"

"Hadi, bekliyorum." Telefonu kapattıktan sonra cebime yerleştirip, hızlı adımlarımla devam ettim. Sokağın sonundan görünen küçük kafeyi görmemle gülümseyerek neredeyse koşacak dereceye geldim ama koşamadım. Çünkü valizim buna müsaade etmedi.

Birkaç dakika içerisinde hızla kafeye nefes nefese daldığımda, karşımdaki Jisoo'ya bakarak elimdeki valizi bırakıp adımladım. O da bana birkaç adım yaklaştı ve hızla sarıldık "Özledim seni, bu kadar gün nasıl bensiz dayandın?!" Azarlar şekilde çıkan sesinden hüzünü eksik etmese de tavrından ödün vermeyerek kafasını omzumdan çekip yüzüme bakındı. Ancak bana sarılan kollarını çekmedi. Benim de kollarımı çekmediğim gibi. "Geldim bak, hem anlatacaklarımdan sonra neden arayamadığımı öğrenirsin..."

Comatose, liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin