On Yedi | Benim Kanatlarım Sensin"Lisa, seni çok özledim."
Bir hıçkırık sesinin ardından boğuk bir şekilde duyulan bu ses biraz daha yaklaştı. "Artık yapamıyorum. Sensiz yaşadığımı hissetmiyorum. Lütfen gel kurtar beni, karanlığımı yok et artık. Güneşin ne zaman doğacağını bilememek çok yordu beni..."
Bu sesin bir erkeğe ait olduğu anlaşılsa da, ne bir görüntü vardı kızın gözlerinde, ne de neler olduğu hakkında bir fikri...
"Hepimiz seni bekliyoruz. Beni unutmadın değil mi?"
Hıçkırık.
"Beni hatırlıyorsun değil mi?"
Ardından zaten boğuk olan o hıçkırık dolu fısıltılar kesik kesik gelmeye ve neredeyse duyulmamaya başladı. Göz kapaklarının arasından güneşin parlaklığı içeri doğru hücum etmeye çalışırken, yeni yeni rüyasından çıkan Lisa'nın duyduğu son sözler rüyasını uzun süre düşüneceğini belli etti...
"Hatırlamasan bile her anılarımızın aynılarını sana tekrar yaşatacağım. Söz veriyorum sevgilim..."
Rüyamda duyduğum fısıltıları gözlerimi açarak unutmaya çalıştım. Değişik bir rüyaydı ve ilk defa görüntü olmadan sadece ses varken bir rüya görmüştüm. Açıkçası bu rüyayı sonra da düşünebileceğim kanaatine vararak aralanmakta zorlanan göz kapaklarımı zorla birbirlerinden ayırdım. Beni büyük bir pencere ve pencereden gelen keskin güneş ışığı karşıladı. Güneş ışığının yeni uyanmamın sebebiyle hassas olan göz bebeklerime teması nedeniyle başımın altına yastık olarak koyduğum ellerimle gözlerimi kapattım. Ardından tutulan belimi umursamayarak oturduğum sandalyede yavaşça doğrularak etrafıma göz gezdirdim.
Şirkette, Jungkook'un odasında, hatta onun kişisel masasında uyuyakalmıştım!
"İlk günden bunu yapmış olamam Tanrım!" Saçlarımı ellerim arasına alarak sıkıp bıraktıktan sonra etrafa bakındım. Jungkook ortalıkta gözükmüyordu. En son yaşadığımız o anlardan sonra şirkette olduğumuzu fark ederek birbirimizden ayrılmak zorunda kalmıştık. Ardından beraber odasına geldiğimizde bana bir toplantısı olduğunu söylemişti. O odadan çıktığında da manzarayı izlemeye koyulmuştum. Şu an bu odada yalnız olduğuma göre uyumam üzerine çok zaman geçmemiş olmalıydı. Yoksa mutlaka kapının açılış sesini falan duyardım diye de içimden geçirmeden edemedim.
Tek isteğim Jungkook'un beni iş yerinde uyuklarken görmemesiydi! İşimi ciddiye almadığımı düşünmesi istediğim son şeyler arasında bile değildi.
Biraz önce gördüğüm rüyayı zihnimin derinliklerine göndererek başka bir zaman düşüneceğime dair kendime söz verdim. Zaten rüyayı görmemiştim bile. Sadece duymuştum. Ayrıca duyduğum ses o kadar fısıltılı ve ağlamaklıydı ki, boğukluğundan dolayı sesin kime ait olduğuna dair tahmin bile yürütecek kadar net duymamıştım o kişinin sesini. Tek fark edebildiğim erkek olduğuydu.
Şimdi ise Jungkook'u aramalıydım.
İlk olarak ceketimin cebinden telefonumu elime aldım. Saat neredeyse öğleden sonraydı. Acayip derece acıkmıştım. Ardından aramalar bölümüne girerek son aramalardan Jungkook'a tıkladım. Ancak kapının açılmasıyla hızla çağrıyı sonlandırdım.
Jungkook gelmişti.
Hızla saçlarımı ellerimle tarar gibi yaparak telefonumun kamerasına tıkladım. Jungkook telefonla konuştuğundan dikkati bende değildi. Çok önemli bir konuşma yapıyormuş gibi bir hali vardı. Fazla dikkatli kesilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Comatose, liskook
FanfictionLalisa, Jeon Jungkook tarafından alıkonulur. comatose, by kimflaess liskook 27.11.21 14.05.22