11

298 29 4
                                    

Bir sürpriz olmamıştı bu. Hinata baştan beri bir gündüz insanıydı, her gece 11 olduğu gibi yatağa gider ve alarma gerek kalmadan güneşle birlikte kolayca uyanırdı. Atsumu onu tanıdığından beri uyanık kaldığı en geç saati bile geçmişti. Ve bunun üzerine iki saat boyu kıpırdamadan, hiç bulunmadığı bir prefektörlüğü bırak şehirde bile nadiren kullandığı arabayı sürmüştü, ki hareketsizlik onun için genelde çok zordu.

Atsumu suçlu hissetti, büyükannesi açıkça iyiyken ona bunları yaptırmıştı. Ama aynı zamanda, bütün bu yolu o olmadan gelmeyi de hayal edemiyordu. Büyükannesinin evine bile onsuz gitmeyi hayal edemiyordu, bu da çok korkunçtu çünkü Hinata daha önce oraya hiç gitmemişti, yani önemli olmamalıydı. 

"Çok tatlı," dedi büyükannesi şefkatle, Atsumu Hinata'ya muhtemelen çok uzun süre baktığını fark ederek ilgisini ona çevirmeye zırladı kendini. "Onu neden önemsediğini görebiliyorum. Çok iyi bir çocuğa benziyor.

Atsumu'nun yanakları hızla pembeleşti. "Hiç- hiç de öyle değil," dedi. "Yani- çok kısa bir süredir birlikteyiz. Ciddi değil."

Büyükannesi bilmiş bir tavırla gülümsedi. "Mmhm. Eminim." Sonra kolunu salladı ona. "Şimdi çıkın gidin buradan, geç oldu ve hepiniz ayakta uyuyorsunuz. Yarın gelebilirsiniz, ama eğer yenebilir şeyler getirecekseniz. Hastane yemeği bok gibi."

"Yarın sadece sıvı alman gerek," dedi Atsumu bıkkınca.

"O zaman Osamu bana çorba yapabilir," dedi tereddüt bile etmeden. "Ne, bana Osaka'da şık bir restoran işletmek ona pirinçsiz bir şey yapamaz hale getirdiğini söylemeyin."

Osamu büyükannesinin elini sıktı. "Memnun olurum, büyükanne."

"İşte benim oğlum bu. Bu yüzden favorimsin."

Atsumu bu ecelden beri süren şakadan nefret ederek kaşlarını çattı, karşılığında büyükannesi neşeli bir şekilde yanağını patpatladı onun.

Hinata, onu uyandırdıklarında o kadar kendinden geçmişti ki, Osamu arabanın anahtarlarını ondan çaldığında ve Atsumu arabaya binmeleri için onu arka koltuğa yönlendirdiğinde ses çıkarmadı. Yolda biraz daha kendine gelmeye başlamıştı ancak büyükannesinin evinin önüne park ettiklerini fark edebilmek için gözlerini kırpıştırması gerekti, hâlâ Atsumu'nun yanına kıvrılmış haldeydi.

"Atsumu-san?" diye mırıldandı.

Göğsünde alev alev yanan, dayanılmaz bir düşkünlük hisseden Atsumu, parmaklarını Hinata'nın saçlarından geçirdi ve başının üstüne bir öpücük kondurdu. "Geldik," diye mırıldandı. "Yürüyebilir misin yoksa seni taşımamı mı istersin?"

Hinata soruyu algılamamış gibi gözlerini kırpıştırdı bir an, sonra hafifçe kızardı. İfadesi netleşirken "Yürü-yürüyebilirim," diye mırıldandı.

Atsumu ve Osamu'nun eski odası, hâlâ çocukken sürekli kavga ettikleri ranza ve muhtemelen asla dokunmayacakları ancak atmaya da kıyamadıkları okul kitaplarıyla dolu masalarla bıraktıkları gibiydi.

Sessizlik içinde yatmaya hazırlanmaya başladılar. Yürümekten çok dişlerini fırçalamak Hinata'nın açılmasını sağlamış gibiydi, yani Atsumu ile odaya döndüklerinde yorgun omuzlarına rağmen tamamen açık gözleriyle alanı incelemeye başlamış, olan bitene uyum sağlayabilmişti. 

"Çok hoş," dedi sessizce Hinata, ranzanın altının kenarına oturarak, yüzünde garip bir şekilde deşifre edilemez bir ifadeyle Atsumu'ya gözlerini kırpıştırdı. "Şehir. Odanız. Büyükannen. O... pek de beklediğim gibi değildi."

Atsumu homurdandı. "Büyükannem göz korkutucu, ve 'Samu'yla bana miras kalan bütün delilikler ondan. Görgü kuralları veya herhangi bir sözlü filtre olmadan büyümemizin bir nedeni var işte. Doğanın ve gübrelemenin korkunç bir karışımı, diyebilirsin." [kafiye yaptı orijinalinde.]

Yatağa geçerken Hinata'yı hafifçe dürttü. Hinata, görünüşe göre düşünmeden, hemen ona doğru kıvrıldı, kolunu Atsumu'nun göğsüne attı ve başını omzuna yasladı. 

Şimdiye kadar en çok yaptıkları şey el ele tutuşmak ve birbirlerinin dudaklarına kondurulan hafif öpücükler olduğu için şuan daha önce hiç olmadıkları kadar samimi bir andalardı. Bundan da öte, sanki bu sarılışın yıllardır pratiği yapılmıştı; birbirlerine karşı yıllarca geliştirdikleri rahatlıklarının sonucu gibiydi. Ve yine de, Atsumu'nun beyninin bir köşesinde ona bunun kötü bir fikir olduğunu söyleyen o seslere rağmen o anda çok doğal gelmişti.

Dinlemiyordu o sesleri. Tek umurunda olan yanındaki Hinata'nın ne kadar yumuşak, ne kadar sıcak olduğuydu; ona böyle, uykulu ve tatlı bir şekilde kıvrılıp sokulurken ne kadar mükemmel hissettirdiğiydi. Diğer her şey sabaha kadar bekleyebilirdi.

Düşündüğünden çok daha fazla yorgun olmalıydı.

"Şeye şaşırdım... 'biz'e onay vermesine. İki erkek, demek istiyorum." Hinata'nın boynuna çarpan nefesi sıcacıktı, banyoda kullandıkları naneli diş macununun hafif kokusu geliyordu. "Annemin ebeveynleriyle yakın değilim ama bunun doğru olmadığını düşündüklerini çok dile getiriyorlar. Böyle şeyleri kabullenme onların neslinde pek yaygın olan bir şey değil, sanırım, nasıl büyütüldüklerine bakarak."

"Büyükannem asla neyin eski kafalılık ya da neyin sosyal olarak kabul edilebilir olduğunu umursamamıştır," dedi Atsumu. "Sadece bizim mutlu olmamızı istiyor. Yardımcı da oluyor." Parmakları Hinata'nın sırtında dalgın dalgın yukarı aşağı hareket ediyordu. "'Samu ilk açıldığı zaman, küçükken yardımcı olmuştu bu. Kita-san'a aşıktı ve bilmiyordu bile o zamanlar, ayrıca bir erkeğin başka bir erkeğe aşık olması da yaygın değildi. Sanırım büyükannem başta şaşırmıştı ancak çabucak ona garip değil iyi hissettirmeye ayarladı zihniyetini. Normal torunların normalde saklayacağı şeyleri ondan saklamamamız onun için önemliydi."

"Evet, kesinlikle torunların seks hayatlarını büyükanneleriyle tartışmaları kesinlikle tipik değil." Atsumu kendi teninde Hinata'nın gülümsemesinin hafif kıvrımını hissetti, ve bu onu tepeden tırnağa sıcacık, yumuşacık yaptı.

"'Normal' hayatımız boyunca asla olmadığımız bir şey," diye katıldı Atsumu. "Şimdi şşşhh. Uyu. Yorgunluktan ölüyorsun."

"İyim'," diye ağzında yuvarladı kelimeleri Hinata. "Bir sorum daha var."

Atsumu gülümsemek ve göz devirmek arasında kopuk kaldı. İnatçı velet. Tam ona uyuyordu bu. "İyi. Sadece bir tane daha."

"Inarizaki... Burada, Sayou'da değil, değil mi."

Ah. Ne kadar yorgun olursa olsun Hinata çevresini kavrayabiliyordu. Dağları, ağaçları, yavaş ırmakları ve geniş sokakları. Ülke çapında derecelendirilmiş bir takıma ev sahipliği yapacak bir şehir değildi burası. "Hayır," dedi Atsumu. "Yako Ortaokulu ve Inarizaki Lisesi, ikisi de Himeji'de. Yakınlarda bir okul var ancak yarışmacı spor takımları falan yok, bu yüzden oraya gitmek yerine her sabah istediğimiz yerde voleybol oynayabilmek için şehrin dışına trene binmek zorunda kalıyorduk. O zaman bile önemliydi bizim için."

"Himeji... kale olan gibi mi?" Hinata'nın nefesleri hareketsizleşti bir an. "Ama... uzak değil mi? Buraya gelirken yanından geçtik."

"Normal trenle bir buçuk saat, hızlı olanla elli dakika falan. Çok da kötü değildi."

Hİnata'nın nefesi yine aksadı, parmakları Atsumu'nun göğsünde hafifçe kıvrıldı. Bir an için Atsumu bunun neresinin böyle şaşırtıcı olduğunu merak etti- kimse daha önce ulaşım şeklini merak etmemişti- ancak sonra, Hinata nefes verdi, rahatlayıp o tatlı, eski eriyik haline dönerken Atsumu'ya daha çok sarıldı ve bacağını Atsumu'nun beline doğru hafifçe yukarı kaldırdı. "Çok, çok harikasın Atsumu-san. Bunu biliyorsun, değil mi?"

Atsumu donakaldı. "Shouyou-kun?" Başını hafifçe oynatıp Hinata'nın ifadesinin kenarından bile olsa görebilmeye çalıştı ancak Hinata uyuyakalmıştı; nefesleri uzun ve düzenliydi, küçücük vücudu yanında yumuşak bir yastık gibi hissettiriyordu.

Osamu odaya girdi, bol pijamaları ve Atsumu'nun görmeye alıştığından daha dağınık koyu renk saçlarıyla birlikte. Atsumu ve Hinata'yı dikkatle izledi, ifadesi okunamıyordu. "Ona bir şilte hazırlamamı ister misin?"

Atsumu korumak istermişçesine yakınlaştırmak için Hinata'nın başının arkasına yasladı elini. "Hayır, iyi böyle. Burada benimle uyuyabilir."

AtsuHina | Ampersand ✔çeviriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin