24

250 26 3
                                    

Gece geç saatte kafeteryaya gittiği sonraki sefer, kimsenin orada olmayacağı kadar geç olduğuna emin olmuştu.

Maalesef, ya Tanrılar ondan nefret ediyordu, ya da özür niyetine korkunç bir atış yapıyorlardı; çünkü içeride olan tek kişi Hinata'ydı, elektrikli su ısıtıcısını dolduruyordu.

Atsumu'nun geldiğini duyunca dönüp baktı, küçücük, kibar ama kapalı bir gülümseme yerleşemeden önce yüzünden bir panik geçti. "Selam, Atsumu-san. Hâlâ uyanık olduğunu bilmiyordum."

Atsumu karar  verip içeri girmeden önce kapıda tereddüt etti. "Daha önemlisi, sen neden uyanıksın. Cidden, sistemine programlanmış bu kadar geçe kalmanı engelleyen otomatik kapanma saatin yok muydu?"

Hinata güldü, Atsumu her ondan bir gülüş koparabildiğinde olduğu gibi o ani sıcaklıkla doldu, ve kendinden daha da nefret etti. "Ah- saat dilimi farklılığından ritmim bozuldu, maalesef." Alaycı bir gülüş. "Düzenim o kadar kesin ki, Japonya'yı her ziyaret ettiğimde uyum sağlamam biraz zaman alıyor. Genelde dönene kadar alışamamış oluyorum."

Ziyaret, çünkü sadece Olimpiyat'lardan dolayı buradaydı ve sonra Brezilya'ya dönecekti, 13 saat dilimi uzağa. "Kötüymüş," dedi Atsumu, aptal gibi.

Hinata gülümsedi yine de. "Çay ister misin?"

Suyun kaynamasını beklerlerken çoğunlukla sessizdiler. Hinata ilk birkaç saniyeyi kupalarını hazırlamak için harcamıştı - kendisi için papatya, Atsumu için ballı limon, sormasına gerek bile kalmadan- sonra da tezgaha yaslanıp başını kaldırarak yorgun bir nefes alırken gözlerini kapattı.

Atsumu, bencilce, onu, çenesinin keskin hatlarını ve kirpiklerinin bronz, yumuşacık yanakları üzerindeki sevimli kıvrımlarını inceleme fırsatını kullandı.

Böyle çok güzeldi. Çok, aşırı güzeldi, her zaman. Atsumu'nun midesinde bir şeylerin yanmasına sebep oluyordu, sadece arada bir, Hinata'nın anısını kullanarak "kendini serbest bırakmaya" çalışacak kadar iğrenç olduğunda, hissetmesine izin verdiği bir şeyler yanıyordu. Çok uzun zaman olmuştu, ve köydeki herkes sevişiyordu, ve Atsumu da-

Hinata suyu koymaya döndü, Atsumu suyun kaynamayı bıraktığını fark etmemişti bile.

Hinata kupalardan birini tezgahın üzerinden Atsumu'ya doğru kaydırırken tereddüt etti. "Atsumu-san, iyi misin?"

"Ha?"

"Biraz şey görünüyorsun..." Sesi canlılığını yitirirken hafifçe alt dudağını dişledi, Atsumu'nun gözleri anında o hareketliliğe kilitlendi. "İyi olduğuna emin olmak istedim," dedi sonunda.

Tatlı, kibar Hinata, her zamanki gibi diğerlerini kolluyor. Kendisi dışındaki herkesle ilgileniyor. Atsumu'da ağlama isteği uyandırıyordu.

Kendi hatası olmasına rağmen, Hinata gittikten sonra Jackal'lar Atsumu'yu desteklemişti. İkizi vardı, büyükannesi vardı. Hepsi biliyordu, hepsi de yanındalardı, hak etse de etmese de.

Hinata, diğer taraftan... Kimi vardı? Hiçbir arkadaşı ya da yakını Brezilya'da değildi, ve Atsumu kimseden tehdit almadığına göre Hinata'nın aralarında olanları kimseye söylemediğine de emindi.

Hinata'ya ne bıraktı bu? Bir buçuk yıl boyunca iyiymiş gibi davranmak ve konuşacak kimsenin olmamasını mı? Yeni takımındaki kimse fark etmiş miydi Hinata'nın kırık kalbini tamir etmeye çalıştığını? Ya da bu üzgün insanın her zamanki hali olduğunu mu düşünmüşlerdi?

"Sen iyi misin?" diye sordu Atsumu, Hinata'nın yanıtının onunkinden daha iyi olmasını çaresizce umarak.

Hinata şaşırmış görünüyordu. "Ben-" diye başladı, sonra kiminle konuştuğunu hatırlamış gibi göründü. "Daha iyiyim," dedi, nazik bir gülümsemeyle. "Gerçekten, yemin ederim, Atsumu-san. Artık benim için endişelenmene gerek yok."

Hep senin için endişeleneceğim.

Atsumu cevap vermediğinde başını sallayıp geri çekilmeye başladı Hinata. "Gitmem gerek. Yarın erken başlıyor gün, bu yüzden iyi uyu, tamam mı?"

Sen de, diye düşündü Atsumu.

Hinata gittikten sonra çok daha uzun bir süre durdu orada.

Çayından bir yudum aldığı zaman çoktan soğumuştu.

***

Olimpiyatlar bittiğinde Atsumu Hinata'nın gittiğini görmek için havaalanına gitti bu kez, birkaç arkadaşları ve eski takım arkadaşlarının hepsiyle birlikte.

"Yemin ederim, her sabah mutfak masamda senin suratını görmek çok garip," dedi Meian. "Bir dahakine, lütfen seni kahvaltılık bir şeylerin kutusuna koymayacak bir sponsor bul. Ya da en azından oğlumun favori mısır gevreği olmasın."

Inunaki sırıttı. "Oğlunun onu babasından daha çok sevmesi Hinata'nın suçu değil."

Meian ona yan yan baktı. "Sen ne tür bir vaftiz babasısın? Rahatsız edici amcaya indirgeniyorsun."

"Bunu diyorsun çünkü beni de daha çok seviyor."

Atsumu diğerleri Hinata'ya veda ederken geride bitirmelerini bekledi, sonunda kendi sırası geldiğinde hepsi onlara alan tanımak için geri çekildiler.

Kibar olduğu kadar da berbattı, çünkü sadece ikisi varken bile, Atsumu'nun söylememesi gereken yüzlerce, binlerce şeyi vardı.

Atsumu'nun mücadele ettiğini görünce ilk Hinata konuştu. "Yine seninle oynamak gerçekten iyiydi, Atsumu-san! Paslarının ne kadar havalı olduklarını özlemişim. Birlikte voleybol oynadığımızda asla beni yüzüstü bırakmıyorsun! Kazanmamıza hiç şüphe olmamalı."

Atsumu surat astı. "Tobio-kun'dan daha az sete çıktım," diye homurdandı, Hinata başını salladı. "Öyle gelişti, senden daha iyi bir pasör değil! İkiniz de kendi yollarınızda çok harikasınız, başka bir şey söylediğini duymayacağım!"

"Beni bu kadar övmemelisin," diye şakalaştı Atsumu, göğsündeki dayanılmaz sıcaklığı saklamak için. "Çoktan büyük bir kafam var."

"Hak ettiğin için," dedi Hinata emin bir sesle. "Çok rahatsız edici olma da bunda."

Bu, onun biraz gülmesine neden olmuş, ancak ikisi de ne diyeceğini bilemeden bir an birbirlerine baktıklarında çabucak duraksatmıştı.

Hinata Brezilya'ya dönüyordu ve Atsumu onun için mutlu olmalıydı, ancak biliyordu ki ona iyi şanslar dilemeyi ya da onu destekleyeceğini söylemeyi denerse, ağzından "kal" şeklinde çıkacağını biliyordu.

İnterkomdan özel uçuş numarası seslenildiğinde Hinata yerinde sıçradı, şaşırıp telefonunu emin olmak için kontrol etti. Omuzları biraz çöktü ancak başını kaldırıp gözleri Atsumu'nun titrek bakışlarını bulduğunda başka bir gülümseme takındı.

"Benimki. Muhtemelen..." Hinata dalgın görünüyordu biraz. "Kendine iyi bak, tamam mı?" Döndü, birkaç adım atabilmişti ki Atsumu ona koştu, dokunmak hakkındaki bütün kurallarına rağmen bileğini yakaladı. Elektrik gibiydi, ateş gibiydi ve cehennem gibi acıtıyordu ama bitmesini bile istemiyordu.

"Bekle! Ben-" Durdu. Tereddüt etti. "Ben... Ben-"

"Atsumu-san?"

"Ben- çok özür dilerim, Shouyou," diyebildi sonunda. Ağlamamak içindeki her şeyi alıyormuş gibi yutkundu. "Çok, çok özür dilerim."

Hinata'nın gülümsemesi üzgündü, çok da sevgi doluydu. Atsumu o anın sonsuza kadar beynine kazılı olacağını biliyordu. "Ben de, Atsumu-san. Ben de."

AtsuHina | Ampersand ✔çeviriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin