0.9

1.5K 180 116
                                    


Fizik quizinden çıkmıştım.

Çalıştığım için önceki sınavlarıma göre elbette iyi geçmişti ama yine de kendimi çok boş hissediyordum. Evden çıkar çıkmaz okula gelmiş, okulda sınava girmiştim ve sabahtan beri kimseyle tek kelime ettiğim yoktu. Kendi içimde nasıl hissettiğimin bir önemi yoktu çünkü asıl nasıl hissettiğimi birileriyle konuştuğumda anlayabiliyordum sadece. Depresyondan öldüğüm zamanlarda olduğumu düşündüğümde, beklenmedik bir şekilde fazla mutlu çıkıyordum ve bu beni şaşırtıyordu. Bu yüzden bugün nasıl hissettiğimi anlamak için Lisa'ya kahve içmek için mesaj atmıştım. Şimdi de o kafeye doğru ilerliyorken çantamdan kulaklığımı çıkartmaya uğraşıyordum. Bu uğurda başarılı olup müzik dinlemeye başladığımda eş zamanlı olarak yürümeye de devam ediyordum.

Ve söyleyip söylememekten çok emin olmasam da, bugün Jungkook derse gelmemişti.

Ona borçlu olduğum için bugün dönem başından beri ilk kez dersi dinleyip güzelce not çıkartmıştım. Sonuçta bugün sınavımın iyi geçmesinde çok büyük emeği vardı. Hastalığı ilerlediği için gelmediğini düşünüyordum. Ona bu konuda yazmamıştım çünkü beni tersleme ihtimalinin olması bile bedenimi germeye yetmişti. Yalnızca durumunu Lisa'dan öğrenip kenara çekilmeyi planlıyordum.

Adımlarımın ve dipsiz kuyuya benzeyen düşüncelerimin sonunda Lisa ile buluşmayı ayarladığımız kafeye gelmiştim. Beni kenarda bir yerde otururken gördüğünde gülümseyip el sallamıştı. Ellerimi cebimden çıkarttım ve yanına gittim. "Selam!" dediğinde gülüşümü bozmadan "Merhaba, nasılsın?" demiştim. Sarı saçlarını geriye atıp, "Teşekkür ederim, gayet iyiyim. Ve sen gelmeden bir şey söylemek istemedim... Ne alırdın?" dedi.

"Filtre kahve." dediğimde yüzünü buruşturdu. "O şeyi nasıl içebiliyorsun? Hem de yanında tatlı olmadan mı?" Şaşkınca baktım. "Filtre kahveye laf etmemelisin Lalisa... Çünkü kendisi bazılarımızın tek dostu." Şakayla karışık konuştuğumda güldü ve kendine sütlü kahve ile her ne kadar istemesem de ortaya iki dilim çilekli pasta siparişini verdi. Merakla atıştırmalıklarımızın gelmesini beklerken ben sıcakladığım için montumu çıkartmıştım.

"Ee nasıl gidiyor?" diye mırıldandığımda gülümsedi. "Dersler biraz yoğun onun dışında gayet iyi. Senin?" Biraz soğuk bir ortam vardı ama açılacağımızı biliyordum. O yüzden, "Yani, bilmiyorum. İyi sanırım." diye kendimden emin olmayan bir tonda konuşmuştum.

"Birbirimiz hakkında çok az şey biliyoruz. Bana kendinden bahsetsene!" diye coşkuyla konuştuğunda kendimi tutamayıp kahkaha attım. "Ne diyeyim ki?"

Gözlerini kıstı. "Yalnızca istediğim şey, otobiyografi."

Güldüm. "Hmm... Normalde Busan'da annem ile yaşıyordum ama üniversite için Seul'e geldim."

Dudaklarını büzüştürdü. "Busan'a gitmiştim. Sakin bir şehir. Peki doğum günün ne zaman?"

"On bir şubat."

"Hm... Evcil hayvanın var mı?"

Kafamı iki yana salladım. Üzüldü.

"Erkek arkadaş?" Hevesle sorduğu soruya göz devirdim. "İşte bu imkansız."

Sanki bir an üzerine konuşabileceğimiz doğru konuyu bulmuş gibi heves dolu bir bakışla bana yaklaştı. "Neden imkansızmış? Fazlasıyla güzelsin? Ha erkekler beni haketmiyor diyorsan ben de varım yani, çok dert etme." Güldüm. Siparişlerimiz gelmişti. Kahvemi önüme çekip ellerimin arasında konumlandırdığımda, Lisa ve sorgu dolu bakışlarına verebileceğim güzel bir yanıt arıyordum. Gerçekçilik açısından ona verebileceğim cevaplar beni ne kadar tatmin ederdi emin değildim. Bu yüzden düşük bir ses ile konuştum. "Bu konuda pek güzel deneyimlerim olmadı. Beni her türlü yetersiz hissettirecek bir insana ihtiyacım olduğunu düşünmüyorum."

paramoreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin