•
"Sen olmasan ne yapardım gerçekten bilmiyorum, Chae Young. Parmaklarında saklı büyüler olmalı. Birazını benimle paylaşmaya ne dersin?" diyen Jaehyun'a doğru bakıp gülümsedim ve başımı sağa doğru çevirip tamamladığımız makete baktım. Cidden dediği kadar vardı, dersten geçmesi için geçen sene kullandığım ve benim oldukça yararıma olan birkaç taktiği de ona öğretmiş, o taktikleri kullanarak maketi tamamlamasına yardımcı olmuştum. "Ellerimize sağlık o zaman." diye mırıldanıp masadaki telefonumu alıp saati kontrol ettiğimde akşam sekiz olduğunu görmemle kaşlarım kalktı. O kadar olmuş muydu gerçekten diye düşünürken "Gitmen gerekiyor sanırım?" diyen sesi duyduğumda bakışlarımı üzerimde hissettmiş bulunmuştum, haliyle gözlerimi telefonumdan kaldırdım ve başımı aşağı yukarı salladım. "Biraz geç olmuş ve uykum geldi, şuradaki çantamı uzatabilir misin?" Hemen arkasında duran çantamı işaret parmağımla gösterdiğimde o bana uzatırken ben de montumu giymiştim, çantamı alınca da neredeyse gitmeye hazırdım.
"İyi akşamlar, aklına takılan bir şey olursa bana yazabilirsin." diye hoş bir tonda konuştuğumda ellerimi montumun cebine sokmuştum. Gülümsedi. "Aslında Chae Young...Bir kahve içmek ister misin? Bugün seni çok yordum ve biraz olsun telafi etmek isterim." Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken, mütevazi bir gülüşle kafamı mahçupça iki yana salladım. "Saat cidden geç oldu Jaehyun, belki başka zaman?" dediğimde biraz bozulmuştu ama daha fazla ısrar etmedi ve orada ayrıldık. Bölüm binasından çıkar çıkmaz, A çıkışına doğru yürümeye başlamıştım. Bana kahve içmeyi teklif etmesinin altında bir anlam aramalı mıydım yoksa bunu sadece arkadaşça bir teklif olarak görmem mi gerekiyordu? Dudaklarımı büzerek bir süre düşündüm ama sonra bunun o kadar umrumda olmadığını farkettiğim için umursamadım.
Oysaki, asıl umrumda olan tek bir şey vardı.
Jungkook, onu gün içinde bir defa bile görmemiştim.
Çıkışa yaklaşana kadar, pervasızca onu düşündüm. Bir sorunu olabilir miydi bilmiyordum ama olmamasını dilemekten başka bir çarem yoktu. Hem bence, bu kadar abartmam da yanlıştı çünkü aramızda resmi olarak bir bağ bile yoktu, her hareketinde arayıp haber vereceği son kişi bile değildim belki. Yürürken oflamama engel olamadım çünkü kendime gerçekten anlam veremiyordum. Eski sevgilimle geçirdiğim anları hatırlıyordum da, bu hatıraları Jungkook ile geçirdiğim anlar ile ister istemez nedensiz bir kıyas durumuna soktuğumda terazideki şekil çok açıktı. Tuhaftı ama Eunwoo, bana hiçbir zaman onun en değerlisiymişim gibi hissettirmemişti. Üzgün olduğumda derdimi küçümseyeceğini bildiğimden dolayı onu aramaktan çekinir, gerildiğim ya da korktuğum bir şey olduğunda ona bu tür konuları açamazdım bile. Bu denli sağlıksız bir ilişkiyi bir buçuk yıl kadar bir süre nasıl devam ettirdiğimi bilmiyordum. Cidden korkunç zamanlardı.
Beni bu türlü düşüncelerimden ayıran ses, telefonumun çalma sesiydi. Cebimden telefonumu çıkartıp Lisa'nın aramasını onayladığımda sesini duymamla bir elimi yeniden cebime soktum. "Selam Chae Young. Nasıl gidiyor bebeğim? Bugün görüşemedik." diye konuştuğunda kocaman gülümsemiştim. "Sana gittikçe kapılıyorum Lisa, bunu bana yapmamalısın." Kahkaha attım ve devam ettim. "Aslına bakılırsa iyi gidiyor ama bugün sizden kimseyi görmedim. Jungkook'la hiç konuştun mu?" dediğimde aniden sesinin donuklaşmasını seyre almış bulunmuştum. "Hayır." dedi bir anda. "Aslında ben sana haber vermiştir diye düşünmüştüm, şu sıralar yakınsınız, bilirsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
paramore
FanfictionBir dokunuşunla altüst etmiştin kalbimi. [Jeon Jungkook x Rosé] ©2021 6 Aralık🌪