❧Hurricane Hotel, Seoul
19.04❧
❧
Saatler yediyi gösterirken, içinde bulunduğum bu ihtişamlı yapının en üst katının koridordunda pervasızca dolaşıyor, üzerini değiştiren erkek arkadaşımın odasına girmek için kişisel onayını bekliyordum. En az onun kadar gergin ve heyecanlı olmamı es geçersek çok da fena sayılmazdım. Üzerimde bedenimin tüm hatlarını belli eden siyah mini bir elbise vardı ve açık konuşmak gerekirse kendimi çok rahat hissetmiyordum. Ancak bunu, bugün giydiğim elbisenin günlük kıyafet tarzıma tezat olmasına bağlıyordum. Tırnaklarıma sürdüğüm siyah ojeden taşan kısımları kazımaya çalışırken, bir anda yanındaki duvara yaslandığım odanın kapısı açılmıştı. Kapıdan çıkan beden tanıdıktı, Jungkook kafasını uzatıp beni gördüğünde sırtımı yasladığım yerden ayırdım ve odaya girdim.
O beni, ben de onu süzerken bu gecenin yıldızımın kim olduğuna çoktan karar vermiştim.
Üzerine giydiği takım elbise onu ihtişamlı bir Yunan Tanrısı gibi gösterirken bu görsel karşısında nefeslerimin kesilmesi kadar normal bir şey yoktu. Onu süzdüğüm her saniye benim için bir görsel şölen olmuş olsa bile, bu sessizliği bozan ilk kişi o olmuştu. Yalvarırcasına bir tonda, bir çırpıda konuştu. "Çok güzelsin." Bunu söylerken bana baktığında, bir iki adım gelmeyi de ihmal etmemişti. Şimdisi için arzuladığım tek şey onu deli gibi öpmek ve zaten karmaşık olan saçlarını daha da karıştırmaktı ama kendime hakim olmam gerekiyordu. "Aynaya bakmadın sanırım." Hipnoz olmuş bir ses ile konuştuğumda gülmüştü. "Bu geceyi seninle herhangi bir şey yapmadan nasıl atlatacağımı bilmiyorum güzelim."
Bakışlarımı ona çevirdim. "Aynı şeyleri düşünüyor olmamız çok hoş ama o kadar güzel olduğumu sanmıyorum. Elbise içinde çok rahat değil gibiyim ve bu topuklular... Keşke erkek olsaydım." Acele etmeden başını iki yana salladı, o esnada bana yaklaşıp ellerini usulca belime konumlandırmış ve kahverengi saçlarımı sola doğru ayırıp dudaklarını omzuma bastırmıştı. Sessiz odada onun beni öpme sesleri yankılanırken, nefes almanın tahminimce en zor olduğu noktadaydım. Belimdeki elleri kalçam-kuyruk sokumum arası bir bölgede geziniyordu ve cidden, çok zorlanıyordum.
Kollarımı kollarından çekip boynuna doladığımda, benden ayrılmıştı. Pürüzsüz sesiyle konuştu. "Kendine haksızlık ediyorsun." Yüzlerimiz birbirine bir hayli yakınken ve hatta nefeslerimiz yüzlerimize çarpıyorken omzumu silkmekten çekinmedim. "Eğer sen beğendiysen, kalanı çok bir önem arz etmiyor." Kafamı muzurca yana ittirip dudaklarına sesli bir öpücük kondurduğumda, bunun devamına izin vermeden ayrılmıştım. Ama o, benim iznimle pek ilgilenmiyormuş gibiydi çünkü eliyle yüzümü orantılayıp dudaklarını dudaklarıma kavuşturduğunda artık ikimiz içinde bir çıkış yolu olmadığını biliyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
paramore
FanfictionBir dokunuşunla altüst etmiştin kalbimi. [Jeon Jungkook x Rosé] ©2021 6 Aralık🌪